22.2.12

Yollar yolcularına sahte kimlik verir


Çocukluğumdan kalma bir huyum var. Otobüs yolculuklarını sevmiyorum.
Uzun-kısa hiç fark etmiyor. Aylar öncesinden huzursuzluklarım başlıyor. Ne giyeceğimden tutun, ne söyleyeceğime kadar düşünmekle geçiyor.
 Günler öncesinden bavulumu hazırlayıp, her gün içine bakıyorum. O kadar ki giyeceğim kıyafetleri birkaç defa yıkıyorum. Yinede içimdeki o rahatsız edici histen kurtulamıyorum.
Yolculuk zamanı gelip çattığında ise “yaklaşmayın yanarsın.” diyor içimden bir ses. O kadar dayanılmaz oluyor ki her şey; sabırsız, tahammülsüz, hırçın ve agresif ne kadar kötü huy var ise insana dair hepsi arkama dizilip, sağıma ve soluma oturacak şekilde bilet alıyorlar.
“Biraz önce bilet alan bayanın yanı olsun lütfen”.
Sonrası ise tam bir işkence. Bitmek bilmeyen saatler. Saniyede bir saate bakmalar. Ve durduğuna inandığım, ama aracın saatiyle aynı olduğunu görünce de iyice canımın sıkıldığı şehirler arası yolculuk. Yanımdaki kişiyle konuşmamak için ise hiçbir soruya tam cevap vermemek.
“Bir insanı tanımak için onunla yolculuk yapın” diyen kişinin yanıldığını düşünüyorum. Eğer şimdi yanımda olan sevdiklerim, yolculukla imtihan ettikten sonra hayatıma girmeye karar verse idiler, hiçbiriyle tanışmıyor olacaktım. Adım ise “huysuza” çıkacaktı.
Gerek özel hayatımda, gerek dostlar meclisinde bana eşlik etmek için sağıma, soluma oturan bu yol arkadaşlarımdan hiçbirini göremedim. Çünkü hepsiyle ulaşmak istediğim şehre gelince el sıkışıp ayrıldık. Bir dahaki seferde görüşmek için sözleştik sadece. 
**
Altı saatlik yolculuk için bilet alırken, altı yıla yakın bir zamandır uzun yolculuğa çıkmadığımı fark ettim. İki buçuk yaşındaki kızımla nasıl geçeceğini düşündüğüm ve envai çeşit senaryo yazdığım yolculuğum nihayet başladı.
Ahh anne olmak… Ben bile tanıyamıyorum artık kendimi. Yolculuk boyunca sakindim. Kızımın huysuzluğuna tebessümle sabrederken ve aynı soruya on kere aynı cevabı verirken kendime aynada bakmak istedim. Muhtemelen gördüğüm kişiye “Sen kimsin?” diyecektim.
Hani çok sabırsızdım, hani saatler geçmez, yol bitmezdi.
Şimdi bu cümleleri anılarımın tozlu rafına kaldırırken, küçük bir ayrıntıyı söylemeden geçemeyeceğim. Kızıma bu kadar sabır gösterip, keyif alması için çabalarken. Kızım uykusuzluğun verdiği huysuzlukla ağlamaya başladı. Susmak istemeyince de ağlamasına müsaade ettim. Mola veren otobüsten inmek için ayağa kalktığımda, arkadan bir teyze seslendi.
“Kızım yazık değil mi o çocuğu ağlatıyorsun? Ne istiyorsa versene”.
Bir hışımla dönüp “Ben bilmiyor muyum ne yapacağımı. Bilip bilmeden ne karışıyorsunuz” diye bulunca kendimi. Hiçbir şeyin değişmediğini, her halimin kızıma özel olduğumu fark ettim.
Annelik kimliğim aradan kalkınca kendimle yüzleştim.
Rehber olmanın zorluğu ve hafifliği yanımda duruyordu. Geleceğine yatırım yapmak için didindiğim, anılarını kirletmemek için uğraştığım bu aziz misafir beni alıp ne kadar yüksek bir makama taşımıştı. Bunu ise hiçbir şey yapmadan yüzündeki o masumlukla başarmıştı.
Sustum ve damlalarım sularken tohumlarımı.
İşte şefkatin gücü diyebildim sadece…
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: