30.10.08

Cinayetimin ipucu

Sana aklından silemeyeceğin bir bakış bırakıyorum.
Yaralarımdan yetiştirdiğim demetleri sunup yitiyorum. Acile yetişemeyen anlar ve kurtulamayan intiharlar kalacak ellerinde.
Seni ruhumun en mahrem yerinde sakladım, elleri değemez namahrem olanların. Sen en temizimsin. Sen tek şahidimdin, sana vermiştim en gizli sırlarımı. Ömrümün tüm cinayetlerinin ipuçları sendeydi.
Ama sende yorarak bitirdin içimin yollarını. Hep bir isim aradın, öğrendikçe. Kendini başka yollarda kalmış, ıslanmış, erimiş aşkların içinde arayıp durdun. Oysa hiç bilmedin; sen yeni kurmaya çalıştığım bir şehirdin. Yolu, sokak lambası, işaret tabelası..
Sen her şeyin ilki oluyorken, başka şehirlerde kaybettim seni. Şimdi sana tek cümle, benden hatıra.. "Başka aşkı arama hiç bir aşkta...
Çünkü özel olmasan başka aşklarımı bilemezdin. Artık inanma bana."
saadet bayri

21.10.08

Unuttum kimler gitmişti benden

Ölümle tanışmamız geç değil, çok erken oldu.
Önce bebekliğimi öldürdüm; yürüyüp, konuşmaya başlayınca. Sonra çocukluğum öldü, gençliğe adım atınca.

Sonra her anım "geçmiş" adıyla ölmeye başladı. Hatıralar arada gelip, zorlayıp gittiler. Çoğunu unutarak öldürdüm.

Ne aşklar vardı yüreğimde.

"Asla unutamam" dediğim isimler kazılıydı belleğimde.

Hepsini unuttum.

Şimdi yazmaya kalksam yoklar. Hayal meyal hatıralar da artık can çekişiyor.

Nice şairler öldü, ben büyürken. Nice şarkılar eskidi, yüzkez dinlerken, şimdi dinlemeye tahammülüm yok.

Şiirler can verdi ellerimde.

Nice kelimeler nefretim diye geçti defterlerime.

Ve ölüm kimleri, neleri alıp götürdü benden. Gidenleri anamıyorum bile.

Birçok yaşanmışlığım ölü toprağın altında bekliyor.
Birgün gelip onlara katılacağım anın çetelesi ellerinde, çentik atıyorlar her anı ömrüme. Ve bir ben kalmışım, gidişi hep ertelenen- hep erteletilen. Gidenler her an gideceğimi fısıldayıp gidiyor .
Vakit tamam olunca, kimin hatırasına ekleyecek beni ecel.
Kimbilir.
saadet bayri

11.10.08

Tutuklandı Hüzünlerim

Beyaz bir geceydi, tutukladı hüzün ellerimden. En öfkeli yanımdan tehdit etti, yaşamak. Ayrılığın arkasına bağladım saçlarımı, sürgünüm.
Gelmekti zor olan, herkesin gittiği o yoldan. Ardına bir kez bakabilmekti yiğitlik.

Sen böyle giderken, güldüm. Meğer insan sözleri kadar büyük, yaptıkları kadar küçükmüş.

Çocuktum, elimde sımsıkı tuttuğum uçurtmam.

"Bırakma" demiştin, verirken. Baharlar geldi geçti, bir de kara kış...

Hala bırakmadım, kavgalıyım rüzgarla. Sen ise kaçıncısını gökyüzüne kaptırdın, unuttum.

Martıların sesinin hiç kesilmediği bir evde büyüdüm. Bir martı dün can verdi, bir geminin sesinde, yitti gitti.

Yasım var, her sren sesinin ardından. Talan olmuş bir yuvanın tek tanığıyım. Suçlu; işte orada demir bir yığın.

Haberi yok yıktığından, bir ben tanığım.

Ne düşlerden ağır yaralı döndüm, ânıma...

"Çok sevmiştin" şüphem yok. "Canından öteydim" yalanın yok. Ama ağzına kadar dolu bir yürekte yapayalnızım.
Aşkın sana yoldaş.

Eskiciye satıldı dün uçurtmam. Pencereden bakarken, eski bir dostu uğurlar gibi mahzundum. Ayyuka çıkmış nefretimi susturdum, ellerimle kapadım ağzını. Eskicinin ardından sadece ellerimdi ıslanan.

Şimdi bir beklediğim var. Dün gece tutukladılar hüznümü, sana sitemim hükümsüzdür artık, üzülme.
saadet bayri

8.10.08

Aşk ve Biz

Aşkın tanımı yapılıyor yıllardır. “Evet, bu kesinlik bildiriyor” nakaratları dışında, kullandığımız başka cümle yok.
Her tanımı tebessümle dinliyor, arada başımızı onaylayan hareketlerle sallıyor, ancak bu son sözdür diyemiyoruz. Yaşadığımızın ismi hepimizde aynı iken, kişiler adedince farklı tanımlar yapıyoruz ya da yapılan her tanıma, birkaç tane de biz ekliyoruz. Aslında çoğu zaman yaşadığımızın kelime karşılığı yok.
Sustuğumuz yerde, akan birkaç damla bütün söylenecekleri özetliyor işte. Hani hep “kadınlar anlaşılmaz” türünden teoriler dolaşır ya ortalıkta…
Bence insanın bizzat kendisi kompleks bir varlık olduğu için, anlaşılması oldukça zor. Erkek ya da kadın hiç fark etmiyor. Sürekli yaşanan, kişiler adedince tecrübesi olunan aşk hakkında, hangimiz tam ve doğru bir tahminde bulunabiliyoruz?
Biraz acımasızca olacak; ancak cevap elbette hiçbirimiz. “Ben biliyorum, ben anlarım” edasıyla dolaşanlara aldanmayın. Onların ya hiç göz değmemiş yüreklerine ya da biri fena yakmış canlarını.
“Şu hareketi bunun için yaptı.” “Şimdi arar.” Cümlelerinin kaçta kaçı içimizi rahatlatıp teselli edebildi ki bizi? Ya da çaresiz kalıp, anlatırken sorunumuzu en yakınımıza, kaçı çözüm buldu ve bu çözüm bizi rahatlatıp, sakinleştirdi?
Her söylenen söz, bir kelime eklemiş oluyor aşka dair. Ve sanırım çok uzun yıllar da sürüp gidecek, aşka yazılan mersiyeler. Ağıtlar ve sitemler. Çok severiz. Hiç ummadığımız anda gelip yerleşir yüreğimize. Habersiz…
İzinsiz…
Destursuz…
“Neden geldin?” türünden bir kelimeyi yutkunuruz, acıyla.
Ne kadar kızarsak kızalım, tutarız birçok kelimeyi dilimizde. “Ya giderse, bir daha dönmezse?...” korkusu yer bitirir bütün hayatımızı. Bir ömür ya da ömrün yarısı bir kişi için heba edilip bitirilir
. Ne yazık.
***
Aşkın dili yok. Tanımı yok. Ne olduğu, kim olduğu, nasıl bir şey olduğu henüz bilinmiyor ve umarım bilinmez. Zira hepimizin yaşadığı, hissettiği o tanıma uymasaydı, şimdiki çokbilmişler bizi de aşksız, sevgisiz ilân ederdi. Belki Mecnun’u bile tard ederdi bu sofradan.
Cüretkârız. Elde ettiğimiz şeylerin pek kıymetini bilmediğimizden, aşkın belli kalıpları olsaydı ve o kalıplara, kalıpların kurallarına göre yaşasaydık; durum epey tehlikeli olurdu galiba.
Bu kadar olumsuzluğun içinde, fıtratımıza yerleştirilmiş sevgileri doğru yönde kullanabilenlere ve kullanmaya çalışanlara selâm olsun.
saadet bayri

1.10.08

Git ve gel

"Geçti istemem gelmeni demişti." Şair...
Bu kelimeleri gerçekten isteyerek, yürekten mi söyledi? Yoksa bir kızgınlık anında mı döküldü ? bilmiyorum ancak bildiğim; insanı mest eden mısraların akabinde gelen bu sitemin, beni yerle bir ettiğidir.
Zira onca beklemenin ardından, gelmeyen yada gelemeyen sevgiliye bu kadar sitemin, "gelsende bir şey farketmez" diyecek kadar vazgeçmişliğin ardında aşk mı vardır? Yada buna aşk denebilir mi? Tartışılır bence.
Zira Mona Roza'yı yazan şair de, sevdiği kadın "Seni seviyorum" dediğinde "geçti" deyip ardına bakmadan çekip gitmesi, bizde nasıl bir yorum alır.
İlla sevdiğimiz, beklediğimiz anlarda mı sevme ve gelmelidir maşuk? Sonra sevse, gelse, itiraf etse olmaz mı?
Aşk nasıl bir duygudur, onun bir bakışına ölecekken, yine aynı kişiyi dönüp bakmayacak kadar bencil yapar. Aşkın hakikati sevgilinin yokluğunu kaldıramadığından mı, yoksa tek başına olunca göz ıraklığı, gerçekten yürek ıraklığını bilediği için mi, sabrı zorlanınca vazgeçişleri seçer hep kişi.
Ve tercihler.
Aşkta giden ve kalan vardır hep.
Kalmak ve gitmek...
İkisi de tercihtir aslında. tercihler her zaman ışık olmaz. Bazen tüm ışıkları söndürür, ya kaalnı ya gideni bir ömür pişmanlığıa atabilir. Öyleyse aşkta dikkat etmektir aslolan.
***
Kim olduğumuz çokta önemli değil, insan yanılır bazen. Bir anlık öfkeyle "git" denildiğinde İçinin en mahreminden çekip gidenleri, kırılan onca şeyi onarmak için verdiği seneleri yaşarken kaç kez pişman olur "gel" demediği için.
Yada "gel" demek bir an kadar kısayken, neden "git" dediği için, bazen bir ömür harcanır. Kimbilir.
Yıkmak...
Bazı anlarda saniyelerimize bedellenir ve sonra yapmaya ömür yetmez. İnsan anlık kararların kurbanı... Anlık sinir harbinin yenilmiş savaşçısı.
Kaçımız "gel" demek için git demediki.
Ve kaçımız keşkesini yükledi her gidenin ardına. "git" ve "gel" üç kelime tek heceyken.. Biri bir ömrü harap eder, diğeri bir ömrü yeniden inşa eder. sizce hangisi daha kolay?
saadet bayri