27.2.08

Adın Hatrına

İçimde kaldı nefretler, gün yüzüne çıkamadı. Elimde değil, Sevmediklerim tutuyor yaşamımın köşebaşını. Çıkarıp atamıyorum hiç kimseyi sahneden. Yazdığım senaryolarda, rol yok hiçbirine. "kötü adamsız film olmazmış." öyle diyorlar. Bir türlü yırtıp atamıyorum senaryoyu İçinde bin türlü entrika var oysa.
***
Sana bir sır vereyim: oyunculardan birine senin adını verdim. Çektiğim bunca sıkıntı, bu isim hatrına.
saadet bayri

26.2.08

Yeniden Başlıyorum

Yalnızlığım kadar sevdim seni sevgili. Geceyle sabahın buluşacağı an kadar karanlıktı içim. Seni severken, içimi seninle aydınlatıyordum. Elinde bir mum ışığı, ben sevdikçe sen titriyordun. Hangimiz cesurduk bu aşkta, hiç bilmiyordum.
Biliyordum da itiraf etmemek için, içimin ağzını tutuyordum.
Ey sevgili
Seni sevdiğim zamanı duvara çentikledim. Kaç zamandır değişmedi takvim, geldiğin sayfada bekletiyorum. Her aya geldiğin günden başlıyorum. Bir bıçak gibi saplandı adın içime... Bütün yüzlere "sen" diye bakıyorum. Ve sen olmayan her yüzde bir kere daha yitiyorum.
Heyhat!
Şu koca şehirde bir tek yüzde, seni bulamıyorum.
saadet bayri


23.2.08

eğ başını

Beden ruha ihanet ediyor can. Bari sen ihanet etme senelere
Ruhun gençleştikçe, yaşlanıyor bedenin. Geç kalmışlığını kabul etmez çoğu zaman insan. Keşkeler düşünce dile...
Eğ başını!
Sen geç kaldın geçmişine artık. Söylenme boş yere, geçip giden mevsimlere
saadet bayri

22.2.08

Sanma ki.

Yüzümdeki damlalara bakma, dışarıdan geliyorum. Yağmur yağarken geçtim yüreğimden, bu yüzden ıslağım. Üzüldüğümü sanma sakın. Üzülmek için geç kaldım. Artık sadece gülüyorum. Gülüşüme bakıp, dünya umurumda değil sanıyorlar Yanıldıklarını bile söylemiyorum. İçimden akan yaşları, yine içimden siliyorum Sanma ki her gülen mutludur. Ben artık gülerken ağlıyorum.
saadet bayri

18.2.08

Yarınım ol

Sen sakın dünüm olma sevgili! dün bitti dönülmez geri.
Sen bugünümde olma sevgili! bak oda bitiyor besbelli
Sen yarınım ol sevgili! ömrümün yarınları kadar sev beni.
saadet bayri

Yollar kapanmış

Kapanmış bütün yollar dostlar.
Artık gözlerinizi çekin "gelen var mı?" diye pencerelerden.
"Kimse gelemezmiş." öyle diyor haber spikeri.
Bir umuttu biliyorum, her gece beklediğiniz.
Artık oda yok.
Üzgünüm şimdi.
Yarın ne olur bilinmez...
Belli ki uzun sürecek bu gelmeyişler.
"İnsanı umutları yaşatır." denir ya..
Bu "acabalar" yaşatır bazen yürekleri.
Telefonda olur insanın bir kulağı.
Hiç kimsenin duymadığı sesleri duyar.
Her çalan telefonda irkilir.
Acaba mı? diye, açarken titrer elleri.
Ahh can!
En çok habersiz gitmeler vurur bedeni.
"Ya bir gün dönerse" fikri yer bitirir seneleri.
Giden hiç bir şeyden habersiz gayet rahatken,
Kalan tarumar eder bütün "bizim" dediklerini.
saadet bayri

Duam

Ey bu yerlerin hâkimi
Senin bahtına düştüm.
Sana dehalet ediyorum
Ve sana hizmetkârım
Ve senin rızanı istiyorum
Ve seni arıyorum

(Bediüzzaman)

17.2.08

Bil ki

bil ki ey sevgili !
ben seni aklımdan hiç çıkarmadım
ben sadece aklımı çıkardım
ve böyle bilsin dünya,
ben aklımı senin ramına değil ,
senin uğruna senden çıkardım ..

Kar yağıyor şehrime

mevlevi gibi dönüyor.
sonsuzluktan el veriyor bize kar.
yüzüme değen her tanesinde, ruhumu üşütüyor.
şehrin yollarına düştükçe, benden bir şeyler alıp gidiyor.
yüzüne degen her taneye benden bir parça bırakıyorum.
bütün şehir beyaza boyandıkça içim titriyor.
tüm kainat biliyor...
seni bu beyazlar kadar seviyorum.
şimdi pencerende gördüğün her tanede sen varsın.
yürüdügünde yüzüne çarpan taneleri de ben savurdum yüreğimden.
şehrine beyaz gelinlik giydirdim.
bütün ağaçları beyaza boyadım.

ah sevgilim,

senin için ben aşka yeniden yağdım.
saadet bayri

15.2.08

mevsimin olacağım

Şimdilerde deli bir rüzgarın peşine takılmış, oradan oraya savruluyorum.
Ey yarim! yolum geçince şehrinden
Söz: durduracağım mevsimi, tufanı, fırtınayı.
Bir ömür bahar getireceğim yüreğine.. Mevsimin olcağım.
Bekle beni...
saadet bayri

Şimdilerde...

Yaşam bize hiç kimseyi yargılamamayı öğretsin. Ve lütfen kimseyi yargılamayalım. Hayat bizim yazıp çizdiğimizin çok dışında bir şey.
Bunca yıl geçti hala anlayabildim diyemem.
Şimdilerde biraz dağınığım.
Fonda yaşam, ben sözleri oluyorum.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim; farklıysanız kimse sizi kabullenmez. Doğrularını yaşamaya çalışanları mutlaka yargılarlar. Bir köşe başından inerken ayrılığa... Suçüstü yakalayıp, yargısız asarlar.
Siz uzaktan asılan cesedinize bakarsınız. Dokunmanıza bile müsade etmezler. Onlar astıkları bedeninizi temizledik diye, kirletmenize izin vermezler parmak uçlarınızla.
Siz sessiz cümlelerle haykırırsınız " ben değildim." Sizi duyamaz kimse.
Militan bir sukut bulaşır o günlerden ellerinize. Cesaretiniz yenik düşer cellat ihanetlere.
İçinizdeki bütün keşkeleri sürgüne yollarsınız. Kimseler olmaz o günden sonra. Oysa zaten hiçkimseniz yoktu.
Kimseler var sanILdığında da.
"seni yaraladım." diye sevinenler unutmuştur; insan sadece kendini yitirir, bir başkasını yitireyim derken...
Ve cellatlar her zaman masum yüzlüdür.
Unutulur
saadet bayri

14.2.08

Aşk bizi terk etmedi

"Biz bu dünyaya üç harfin mahrecini çıkarmaya geldik…
Ayın, Şın, Kaf = Aşk” (*)

Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.
Ödenilen bedellerin ismiydi.
“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.
En kaygan yanından yürümekti kalbin, düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.
Yüreği çatlatan en derin nefesti.
Sukutun sesiydi o.

Aşk
İçimizin en garip telaşıydı.
Tanıdık bir isimdi
Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan, bilinen, ama bilindikçe unutulan yanımızdı.
Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken, aynı anda en acınan taraftı.
Torbasında tek isimle gelen, bir ömür o ismi tekrarlatandı.
Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen, yenilendikçe çoğalandı.
Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken, bir gözleri ahuya zebun edendi.
Bütün “sen”li anları toplatıp, “işte hayat bu” dedirtendi.

Aşk
En mahrem yerden çizilip, en utangaç yanımızdan sınıyordu.
Bencilliği unutup “sen” vadilerinde koşturuyor,
Ertesiz bırakıp, dünlere prangalıyordu.
Tüm mevsimleri değiştirip; zemheride yaz, yazda karakışa dönüyordu.
Şikâyet ettikçe de acıtıp, gülün dikeni oluyordu.
Her geceye bir isim kazıyor, her sabaha o ismin kırıklarını seriyordu.

Aşk
Yalnızlığın peçesini açıyor, acılarla yüz göz ediyordu.
Dile kadar gelip yutkunulan kırgınlıkların tadı oluyor,
Yürekte kekremsi bir tad bırakıyordu.
Bu halinden hiç şikâyet etmiyor, hüzünlendikçe bileniyordu.
Yani “Ben”li anları un ufak edip başımızdan aşağı serpiyordu.

Aşk
Üç harf tek hece iken,
Bir ömre bedel olacak kadar derindi.
Bir şey için her şeyin feda edildiğini duyduğumuzdan beri, vazgeçişlerin adıydı.
Bir damla gözyaşında tufanlar saklayandı.
O kadar güçlü, bir o kadar masumdu.
Kimi zaman hoyrat bir rüzgâr oluyor; kızdıkça yıkıp, hüzünlerde susuyordu.
Kimini mecnun edip çöllere düşürüyor,
Kimini boğup deryada yitiriyor,
Kimini zindanlara itip, kendini bitiriyordu.

Aşk
Sonsuz sevgi vaad ediyor, her başlangıcı bitişe gebe kılıyordu.
Korkunun ikiz kardeşi olup; hiç güvendirmiyordu.
Ruhumu üşütüp, aklımı başka diyarlara sürüp,
Kalbimden bihaber eyliyordu.
Dilime sıkı düğümler atıp
Sözü namluya sürüp, en ben yanıma nişan alıyordu.

Aşk
Aslını kimse bilmiyordu.
Yazıldıkça yazılıyor, söylendikçe gizleniyordu.
Hesapsız harcamaya gelmişti zamanı, kimseden müsaade almıyordu.
Deli bir tay gibi, dizginlendikçe dikleniyordu.
Yürek evinin kapısını zorluyor, kimi zaman açık unutuyordu
Binlerce küçük ayrıntıyı keşfettiriyor, tüm geç kalmışlıkları kanatıyordu.

Aşk
Gitmek ve kalmak arasında sıkıştırıyor,
Hep bulmamak için aratıyordu.
Sefersiz gemilerden bilet alıyor, şehrin titreyen iskelelerinde bekliyor,
Uykusuz banklarına yaslanıyordu.
Hiç ummadığımız anda geliyor, umduğumuz anda gitmiyordu.
Zira umduğumuz an, hiç olmuyordu.

Ve öğretiyordu
Aşk: Keşkesiz kaldıkça yaşanıyordu.
saadet bayri

13.2.08

Başkaları Ne Der?

Başkaları ne der?
Merakıyla kurduğumuz kâğıttan evlerin içinde yaşıyoruz. Her an başına bir şey gelir korkusuyla nefes alıyoruz. En ufak bir harekette ya da sözde yıkıp yenisini yapıyoruz.
Hiç bıkmadan, usanmadan başkalarının memnuniyeti için yaşıyoruz.
Böyle davrandıkça da kurma hayatlarımızın içinde emanet duruyoruz.
Bu emanet içinde de yapılan tavırlar, davranışlar, sözler ve mutluluklar yapmacık olup birkaç beden büyük geliyor.
Ortada kalıp yitip gidiyoruz kendi ellerimizle.
İnsanın kendine ettiğini âlem gelse edemezmiş ya…
Biz öyle şeyler yapıyoruz ki, kendimiz bile şaşıp kalıyoruz karşısında. Karşılaşmaktan korkup, itirafları erteledikçe tanımadığımız bir çehre yansıyor aynadan gözlerimize.
Birkaç kişi memnun olur gibi görünse de, esas memnun edilecek kişi olan kendimizi göz ardı ediyoruz.
Oysa bu hayat sadece bizim iken sırf birilerinin memnuniyeti için bize yabancılaşıyor.
Kimbilir gidenin ardından koşup “dur” diyecekken, içimizdeki o ses durduruyor adımlarımızı.
Sonra oturup ağlıyoruz geriye bakarken.
Bu ses hayatımıza o kadar ipotek koyuyor ki…
Bir ömre bedel oluyor.
Bir daha geriye dönme imkânımız kalmıyor.
Ve pişmanlık geldiğinde çok geç kalınmış oluyor.
İstediğiniz bölümde okuyamıyorsunuz,
İstediğiniz mesleği seçemiyorsunuz,
İstediğiniz kişiyle evlenemiyorsunuz.
İstediğinizi sevemiyorsunuz.
Ve daha birçok şeyi siz isterken başkaları istemiyor diye yapamıyorsunuz.
Öyle ki, istediğiniz kıyafeti bile alıp giyemiyorsunuz. Ya arkadaşınız beğenmemiştir ya da satıcı kız “yakışmadı” demiştir.
Yani en küçük zevklerimiz bile kayıp gidiyor arada.
Oysa hayatta bazı kararlar vardır ki, kurşun gibidir; çıktı mı namludan bir daha geriye dönmesi imkânsızdır.
İmkânsız olanı imkân dâhiline katmak, sadece kendi sesine kulak veren başarılı kişilerin harcıdır.
Unuturuz.
Karar aşamasındayken çevremizde birçok kişi buluruz. Hayatımız ilerleyip verilen kararın ardındaki mutsuzluk ve başarısızlığı kimse sahiplenmez.
Korkunun diğer adı: Başkası ne der?
İnsanlar, gemimizi karaya getirip getirmediğimize bakar. Karaya gelirken ne ile karşılaştığımız ne engeller aştığımız bizim sorunumuzdur.
Öyleyse neden bütün sıkıntılarını çektiğimiz bir hayatın başlangıcını başkalarına bırakalım?
Ve neden hüzünlü sonlarda tek başına kalırken, kararlarımızı alırken birilerinin sözleri çok önemli olur?
Başarılı insanların hayatlarını gıptayla takip ederken, neden bizde onlardan biri olmak için uğraşmayız?
**
Başkası için değil, kendi için yaşayanlar mutlu olanlardır.
İnanmıyorsanız bir kaç tane başarı kitabı okuyun.
Bana hak vereceksiniz.
saadet bayri

11.2.08

Ey aşk

Ey aşk sen kaç yaşındasın? Daha kaç yıl gelip yakacaksın. Her gelişinde ilk günkü kadar gençsin. Söyle bana sen ne zaman yorulacaksın. Ömürler geçer gider, sen bakarsın. Yaşlar dağılır her yere, sen kaçarsın. En imkansızın adı senken, kavuşmların lezzetide sensin.
Ey aşk söyle bana sen kaç yaşındasın.
saadet bayri

9.2.08

Gözlerim Üşüyor

Gözlerim üşüyor nicedir sevgili.
Havalar soğudu bu şehirde.. Buz kesmiş her yeri. Yapraklar terk etmiş ağaçları, Nerede umuda adadığım güvercinler? Martılar bile çok uzak artık. Yalnızlık düğümlenmiş bogazına her yerin. Çekip gitmiş tüm sevdiklerim.
***
Gözlerim üşüyor sevgili...
Sevgili, nicedir görmüyorum gözlerini.
saadet bayri

8.2.08

Bize yakışan

Beklemek..
Eskide kaldı can. Hiç bilmediğimiz bir kitabın içinden göz kırpıyor artık.
Beklemek...
Bize hiç yakışmadı can. O Mejnun'a yakıştı, Leyla da mana buldu. Ferhat'a selam durup, şirinin gözlerine saklandı.
Beklemek...
Bize uymadı can. Bize sadece gitmek yakıştı. Ardına bakmadan gitmek hem de.. Hiçbir şey söylemeden, yenilmek düştü payımıza aşktan.

Saadet Bayri

5.2.08

İyi Gelen Bir Yazı

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme bırakmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün,şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme.
Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsinki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşıyacksın sen.
"Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyosun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdıın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım Hikmet

3.2.08

Aşk bizi terk etti

Aşk bizi terk etti sevgili.
İstesekte gidip alamayız bitti küsüp gitti. Ağlamanın, ağıtlar yakmanın, parçalanmanın faydası yok. Kadere isyan etmenin, her gün bir şarkıya rest çekmenin. Manası yok artık.
Aşk bizi terk etti sevgili.
Dövünmek günü değil bugün. Sayfalarca söz bulmuşsun geçmişin tozlu sokaklarında. Onlar artık benim değil, mazimin. Öyle derin derin bakıp eğme başını. İkimizdik suçlusu, bu hoyrat sevdanın. Kime dert yansak yüz çeviriyor, sözlerde bitti bugün.
Aşk bizi terk etti sevgili.
Kıymet bilemedik bir türlü , yetinemedik. Aslında "ne istedik?" bizde bilemedik.
Ve aşk bizi terk etti sevgili.
saadet bayri

Gelirsen

Gelsen..
Kıyamet mi kopar? Yer gök birbirine mi girer?
Gelsen..
Mevsimler değişir, buralarda bir bahar olur kışlar ardına bakmadan gider.
gelsen
Bayram günü derim o güne şeker dağıtırım gördüm tüm çocuklara.
Yüzümde eskiden kalma bir gülümseme, düşmanımı görsem gülerim ona
Gelsen...
Ağlarım o gün, ilk defa sevinçten akar yaşlarım. Toparlanır hüzünler, bir daha gelmemeye gider o an. Belki nefesim tutulur, tekrar alamam gözlerine bakmadan
Gelirsen
Neyse, hele bir gel bak neler olur.
saadet bayri

2.2.08

Bende ki sen

Bende bir sen var, sakladığım adını bilmiyorum sorma. 
Ne zamandır bir ses kulağımda, duydukça bitiyorum. 
Kimseye söylemediğim bir sırrım var. 
Her gece gizlice fısıldadığım. 
Rüzgarlar biliyor sadece. 
Kulağına değdimi bilmiyorum. 
Bu gecede haber yolladım, gelip pencerene söylediler mi?
"seni hala seviyorum."
saadet bayri

1.2.08

Siz istemek nedir bilir misiniz?

Hiç düşündünüz mü?
Birinden bir şey isterkenki halinizi.
Ya da başınıza geldi mi?
Mecbur kalıp birilerinin kapısına gidip eksik olan bir şeyi istemek.
Komşunuzdan bahsetmiyorum, acil durumlarda aldığımız ödünçler de değil bu.
Hiç tanımadığımız birilerinin kapısına gidip, ihtiyacınız olanı istemek.
Nasıl şeyler derseniz.
Hani ekmek gibi, makarna gibi, pirinç ya da bulgur gibi… Yani yemek için bir şeyler. Peynir ya da zeytin… Hepsini düşünebilirsiniz.
İstiyorsunuz, alacak imkânınız, çalışıp kazanacak kudretiniz de yok.
Üstüne kimseniz de yok.
Hiç yaşamadıysanız buyurun hep beraber empati yapalım. Bu şekilde ne kadar hissedilirse o kadar hissedelim. Ancak şu bir gerçek ki; bazı duyguları bizzat yaşamadan hissetmek neredeyse imkânsızdır.
Birçoğumuz, bu sorularımı okurken, “ Allah göstermesin. Rabbim namerde muhtaç etmesin” demiştir haklı olarak. Ya da henüz çok gencizdir ve hoyratça konuşabiliyoruzdur; “Açlıktan ölürüm yine de kimsenin kapısına gitmem” gibi.
Zira ben de böyle düşünüyorum, asla gidemem diyorum.
Nerden çıktı bu konu derseniz.
Günlerdir evdeyim. İçimden hiç şöyle dışarı çıkıp gezmek, alış veriş yapmak ya da etrafı izlemek gelmiyor.
Yorgunum…
Sanki her güne yorgun olarak başlıyorum. Böyle bir ruh hali içindeyken, annemin “Artık yeter çık dışarı” dediği bir gün. Hazırlanıp iniyorum. Tam asansörün kapısından çıkıyorum ki; apartman merdiveninde yaşlı mı yaşlı bir teyzecik. Beli bükülmüş, yüzünde kırışmamış yer yok. Ancak yine de ışıl ışıl bir çehre.
Merdivenlere oturmuş, soluklanıyor.
Önce birini görmeye geldi sanıyorum. Ya da birilerini bekliyor, yorulmuş olmalı ki oturmuş.
İçimdeki o dayanılmaz merak yine alt edip soruyorum.
“Hayırdır ninem” demekle ninem anlatıyor:
Gelini ve oğlu depremde ölmüş. Üç torunuyla kalmışlar. Kimsesi yok, çocuklar küçük. Yeri gelmiş bahçelerde çalışmış, yeri gelmiş merdiven silmiş, temizliğe gitmiş. Torunları için ne gerekirse yapmış.
Şimdilerde ise, yaşlı diye kimse iş vermiyormuş.
Çekinerek: “Kızım” diyor “Çocuklarının eskileri olan varsa verirler mi benim torunlara?” “Verirler ninem“ diyorum. Zoraki yutkunduğum yaşlarımla. “Ekmek, çay ne olursa olur. Para istemiyorum kızım! Öksüzlerin karnı doysun yeter.”diyor.
“Çıkalım” deyip koluna giriyorum nineciğin.
Merdivenlere yöneliyor on kat çıkamazsın dediğimde, “Asansör kullanmayı bilmiyorum ki…” diyor. Giriyorum koluna on katı beraber geziyoruz. (Bu arada hiç görmediğim komşularımızı tanıyorum bende)
Ve hayatımda ilk defa birinden bir şey istemenin ezikliğini yaşıyorum. Ninem çekiniyor isterken… Belli ki bu yaşta ona da zor geliyor. Nasıl gelmesin ki, ben başkasının halini anlatırken eziliyorum, o kendine istiyor.
O kadar acı bir şey ki birinin kapısını çalıp, bir şeyler istemek.
Eve kendimi zor atıyorum.
Şükür secdesindeyim.
Nelere şükredeceğimi şaşırmış bir halde, sayıp duruyorum verilen nimetleri.
Şimdilerde, ”Rabbim bizi kimseye muhtaç etme, şükrümüzü azaltma. Verip azdırtma. Elimizdekilere şükreden kullarından eyle” derken. Bâ duayı daha önce hiç yapmamış gibi hissediyorum.
***
Siz birinin kapısına gidip, sırf ihtiyaçtan bir şey istemenin ne demek olduğunu bilir misiniz?
Ben bilmiyorum ancak, isteyenin yanındayken bile ne kadar acı bir durum olduğunu biliyorum.
Rabbim kimseye bu durumları yaşatmasın.
Vesselâm
Saadet Bayri