22.2.12

Parkta, parktayım


Bu ara uğrak yerlerim arasında çocuk parkları var. Günün belli saatlerini geçirdiğim ve hayatı başka bir pencereden izlediğimi hissettiğim yerler.

Küçük zaman dilimlerine, kocaman hayatların sığdığı mekânlar buralar. Kahkahayla, gözyaşının arkadaşça geçindiği…
Gözlerine kum atan çocukla birkaç dakika sonra kumdan kaleler yapan yüreklerin durup soluklandığı anlar…
Çocuk parkı deyip geçmeyin… Aslında geçmiş ve geleceğin potasında eridiği, bitimsiz yekpâre bir an akıyor tam yanı başından insanın. Kocaman hayatlar ve kocaman yaşanmışlıklar beraber geçer gözlerin önünden.
Birçok sorunun cevabı gizlidir oralarda. “Neden böyle” dediğiniz davranışların nedeni gezinir kumlarında. Oturduğunuz banktan, bir geleceği okurken bulursunuz meselâ kendinizi.
Öylesine yapılan bir hareketin, düşünmeden söylenen bir sözün, bir insanın ya da insanların hayatını ne kadar değiştirdiğini fark ettikçe, ezilirsiniz.
Şu âna ulaşan ellerin, çocukluğunuzdan uzandığını fark edişiniz incitir bütün geçmişinizi.
İyi niyetle yapılan ve ancak aşırı şefkatten tarumar edilen anlar varken elinizde, şaşırırsınız bu kadar tecrübeyi ne zaman edindiğinize.
Dahası, salıncakta sallanan çocukları her gördüğünüzde, çocuklarla beraber hayatlarının da sallandığını fark edersiniz ki, o an film kopar ve kime neden kızacağınız birbirine karışır.
***
Her gün küçük bir çocuk takılır gözlerime.
Onu izlerken zaman yavaşlar, her saniye bana bir resmigeçitten haber verir gibi. Kalbimin sesini duyduğumu sanırım o an. Hüznün, insanı titreten bir yanı olduğunu bir daha hissederim. Ruhunun üzerindeki incecik tül perdesini aralayacak kadar yaklaşırım. Ama ne yazık, ruhunu göremem.
Bütün çocuklar kumdan kaleler yaparken, onun payına salıncaktan izlemek düşer. Kaydıraktan kayıp düşen çocuğun acısına içlenmek… Havalara uçarken arkadaşı, öğrenilmiş sakinlik içinde sallanır bir aşağı bir yukarı…
Kim bilir, belki de eve dönerken, başkasının sevincine gülen ve ağladıklarında hüzünlenen birkaç an kalır elinde.
Uyuduğunda ne düşünür acaba? Kime küsüp, oyuncaklarını vermez ya da hangi yarası sızlar?
Bilemem…
Ama bildiğim, ruhunun çok yaralandığıdır. Bütün hayatına müdahale eden bir anneyle, bir ömür yanı başında olsa da olmasa da yaşamak zorunda kalacaktır.
Yaptığı her işi onaylatacak, aldığı her kararı doğrulatacak bir makama yavaş yavaş yükseltilirken ve bütün hayatını planlarken bir başkası, sessizce izlemek düşecek payına. O sessizce bakacaktır. Tıpkı salıncaktan başkasının hayatına baktığı gibi.
Belki de onunla beraber birçok hayatlar yaralanacaktır.
Kim bilir…
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: