31.1.08

Unutamazsın

.......
Unutamazsın
Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için önce unutulmak gerek
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin.
Unutamazsın...
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın
Nokta Noktam
Unutamazsın!
.....
Rıza Polat AKKOYUNLU

29.1.08

Duygularım Kayboldu

Bu gece bütün duygularımı sürgüne yolladım. Bir duygu için, tüm duyguların başını yaktım.
Söz anlamayan bir his uğruna kendimi yine kendimle bağladım.
Kaç zaman oldu ses çıkmadı, başlarına birşey mi geldi diye meraklandım.
Aradım kimsecikler yoktu ortada. Kimbilir başlarını alıp nereye gittiler bensiz.
Yalnızlık
İlk köşede çıktı karşıma. Vefalı dost, gidememiş bir türlü bırakıp.
biliyormuş pişman olacağımı. Beraber düştük yollara, aradık sürgün ettiklerimi.. Kimsecikler yoktu derken
bir kaç sokak ötede ağlarken bulduk hüznü, elinden tutup damlalarını sildik. Sessiz sedasız kucaklaştık.
Birden kıskançlık geldi, bakışlarıyla yoklayıp gözden kayboldu.
Sabır itirazsız koştu, acelecilik hiç gitmediğinden biraz atıştılar
ama sabır pek oralı olmadı.
Derken aşkı bulamadık, tüm aramalar faydasızdı. Tam vazgeçmiştik ki, bir kıyıda acıyla yanyana rastladık. Tehdit ettiler "ikimizde gelirsek olur" diye. Mecburen kabul ettik.
Özlem bir kaç gün sonra kapıyı çaldı, sessizce bakıştık. Sustuk, kelimeleri intihar ettirdik.
Tek mutluluk kalmıştı bulunamadık. Hala arıyoruz,
Ses yok. Kaç zaman oldu gelen de yok. Tüm şehre haber yolladık,
gören olur diye bekledik. Bunca zaman geçti , ne gelen var ne arayan. Hala yollarda gözlerimiz.
Mutluluğu ararken ümide rastladığımız için, bir türlü vazgeçemedik beklemekten.
"Ey mutluluk! haberin olsun bekliyoruz."
saadet bayri


26.1.08

Büyüdük mü?

insan büyüdükçe çocuklaşır...
çocukken büyüdüğünü sandığı gibi...
saadet bayri

Sözsüzdüm bilmiyordun

Sana bir şeyler diyecektim, günlerce hazırlanmıştım. Sabahları uyanıp aynanın karşısına geçip, provalar yapmıştım. Ezberden söyleyip, unutunca yazmıştım. Sanki ben yazmamış gibi, okurken zorlanmıştım. Heyecandandır demişti, içimden bir ses.
Heyecan..
Sanırım ilk defa hissetiğim bu duyguyu şaşkınlıkla izlemiştim. Hiç bir kıyafeti yakıştıramamıştım kendime. Sanki ben değişmiştim...
Yüzüm bile yabancıydı o günlerde. Saçımı yeniden tıraş ettirmiş, senelerdir aynı berbere gittiğim halde bu defa beğenmemiştim.
Adama sorsan aynıydı, ama ben görüyordum farklıydım işte farklı...
Sonra geceleri uyuyamamış, hayaller kurmuştum. Seni göreceğim anı, gelişini, duruşunu, bakışını
her anını hayal etmiştim. Her gece sana konuşmuş, rüyalarımda dilim tutulmuş, kabuslardan nefes nefese uyanmıştım. Sana anlatacaklarım vardı. Senden habersiz sakladığım kelimelerim..
O kadar çok şey birikmişti ki içimde, sayfalar yetmiyordu.
*
oOgün giderken; "günlerdir bekliyorum, artık yoruldum. " demiştin bende seni yormaktan yorgundum..
Haklıydın...
Bilemezdin..
Gözlerinde kaybolduğumdan, adressizdim ismin dilimde olduğundan sözsüzdüm.
Bu sebeple
Gözlerimi dil yapmış, onunla anlatıyordum içimin birikmişlerini. Sen söz istiyordun... Kelime...
Nefes... Bu üç kuruşluk zaman aşkı bize böyle öğretmişti.. Ve hepimiz öğrendiklerimizi bekliyorduk. Sırf sen gitme diye gözlerimin sesini kesmiştim o günlerde. Sana dil olmak için günlerce ugraşmıştım. Hep o günü beklemiştim. Bütün içimdekileri anlatacağım o gün...
Sen, hiçbir şey demeden gitmiştin.. ,Ben bir tren istasyonunda belki seni götüren bu trendir diye
bütün trenlerin kompartımanına oturup sana yazdıklarımı okumuştum.
Ses vermeyen koltuklar, pencereler dinlemişti beni. Her yanım hüzün, her yanım ayrılık, her yanım sen olmuştun. Ben okudukça dile gelmişti sensizliğe ait kırılmışlıklar. Günler birbirini kovalamış sen bir türlü gelmemiştin.
**
Yaşım kaç ? Şimdilerde bilmiyorum, Bu kaçıncı tren ? Unuttum. Olurda bir duyan olur, seni gören bir göze rastlarım diye nicedir bu istasyonda bekliyorum. Ve sana yazdıklarımı bilmem kaçıncı kez okuyorum..
***
Ödünç bıraktığın ayrılığın elimde,
Seni uyuyor- sana kalkıyorum...
saadet bayri

23.1.08

Eksiklerimiz ortaklığımızdır

Bizleri sevdiğimiz kişilere yakınlaştıran özel bir bağ vardır.
Canımız, dostumuz, sırdaşımız yapan, birçok kişinin arasından seçmemize sebep olan yaşanmışlıklarımız.
Çünkü hayatımızın içindeki özel isimlerden biridir o. Onunla birçok şeyi; sıkıntılarımızı, sorunlarımızı, sevinçlerimizi paylaşmışız.
Hiç kimsenin bilmediği, hatta annemize ve kardeşimize dahi anlatmadıklarımızı o duymuştur.
Bazen ses, kimi zaman bakış olup kalmıştır.
Her gelen gitmiştir de o yıllara bedel olmuştur.
Belki sıraları paylaşmışızdır, belki gidip gelinen yolları. Ya da en büyük acıyı aynı anda yaşamışızdır. Kimsenin olmadığı bir anda o kimsemiz olmuştur. En ihtiyacımız olduğu bir saatte o çıkagelmiştir.
Sarıldığımız anda neler hissettiğimizi anlamış da, elini sıktığımızda heyecanımız sanki bir anda ona geçmiştir.
Öyle ki, ismini kendi ismimizden ayrı görmemiş, ortak anılarımız arttıkça daha bir bizden saymışızdır.
Yani bizi görünmez iplerle dostlarımıza bağlayan bağdır paylaşımlarımız.
Hepimizin farklı farklı yaşanmışlıkları olsa da,
Bence dostlarımızla bizi yakınlaştıran en önemli noktamız: benzerliklerimiz…
Çünkü ortak yönlerimiz arttıkça birbirimizi daha iyi anlar, daha çok yardımcı oluruz.
“Damdan düşenin halinden damdan düşer anlar” misali. O anda ne hissettiğini en iyi aynı olayı daha önce yaşayan kişi bilir.
İnsanın bazen konuşmaya mecali kalmaz.
Bir tek ses duymak istemez.
Böyle anlarda sadece başını yaslayacağı bir omuz arar, bu hali anlayıp omuz olanlar bizimle aynı kaderi paylaşanlardır.
Zira bazen susmak, birçok sözden daha tesirli olabilir.
Ya da eksiklerimizdir bizleri birbirine yakın kılan.
Birbirimizi olduğu gibi kabul etmek, değiştirmeye çalışmadan, kınamadan, üzmeden kurulan dostluklarda sağlam olur.
Aynı dertten muzdarip olan, başkasını aynı olaydan nasıl eleştirip, kınayabilir ki…
***
Bu bağlamda, Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde güzel bir hikâye anlatılır:
Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar.
O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ‘arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran...”

22.1.08

Gidiyorum

Durup durup gidiyorum deme... Ya tam git! yada hiç gitme!
Tehdit ediyorum sanma yüreğimi, kalan değil, gidendir terk edilen. Bana yaşadığım yerlerdir seni sevdiren. Her gün duyduğum martı sesi, su şırıltısı... Denizin maviliği, ağaçların yeşilliği... Nefesim dediğim şu sokaklar, gecelerdir fısıltıyla dinlediğim sesini. Unutmak gidenin kaderidir, ben kaldığım sürece unutamam seni.
saadet bayri

19.1.08

Saklansam

Bir şarkı içine saklansam, her söylendiğimde hatırlansam. Bir nota içine yerleşsem, her şarkıda tınım duyulsa. Yada gecenin en kuytusuna gizlesem kendimi, sadece uykusuz kalanlar bilse beni.
Bir rüzgarın peşine takılsam ordan oraya savrulup, yitsem. Bir şiir içinde mısra olsam, beni okuyanlar bilmese, ama mısrama her gelişlerinde içleri burkulsa. Bir yağmurun tanesi olsam,
her seferinde gözlerine değip, yitip yitip gitsem.
Ben bir ben olsam adımı sen, "ben" diye bağırsan.
saadet bayri

17.1.08

Aşk Karşısında

Aşk karşısında küçük bir çocuktum. Ne zaman gelip, elini uzattığında tutup götürüyordu beni. Bende her seferinde itiraz etmeden takılıyordum peşine. Düştüğüm günleri, dizimin kanayan yerlerini, yeni kabuklaşmış parçalanmışlıklarımı unutup gidiyordum hemde. Sanki ilk defa gelmiş gibi heyecanla, içim kıpır kıpır hemde. Oysa, aşka aşıktım.. Ne zaman gelse, sorgusuz, "baş göz üstüne" deyişim bundandı.
Aşk benim için ekmek gibiydi, her sabah yeniden yapılıyordu. Su gibiydi her içişte lezzetleniyordu.
Gecenin siyahıydı, gözümü hiçbir şey görmüyordu.
Yıldızların yazdığı isimdi. Gökkuşağının tek rengiydi
Ve
Her güne attığım manşetti.
Kimseler bilmiyordu.
saadet bayri

Yamalı Yüreğim

Her gelen yüreğimden bir parça kopardı gitti. Kopan parçalarımın yerini yamaladım. Ne yaparsam yapayım tutmadı. Eskisi gibi olmadı. Dikiş izleri belli.
Şimdi gelmiş, bir parça istiyorsun yüreğimden. İnan bana can,
verecek bir yeride yok yüreğimin. Bütün parçaları yamalı...

saadet bayri

12.1.08

Kalpleri bilen

her gece kapatırken gözlerimizi, tadardık korkuyu..

her sabaha yeniden diyerek başladığımızda, filizlenirdi ümitlerimiz.

mutluluğu arayıp duruyorduk, verilen adreslerde bulamıyorduk.

bilmiyorduk ki;
mutluluk her yaratılmışın tebessümüne gizlenmiş,
sadece aramayanların bulmasına izin verilmişti.

alıp verdiklerimiz ölçü değildi
sahip olduklarımızı saymaya..

unutmuştuk..
kalplerdekini bilen varken,
başkasına kalbi şikayet etmek hataydı.
zira her söz bir kahır olup birikiyor,
kahırlar biriktikçe, eller duayı unutuyordu.
saadet bayri

Unutamam

"canım" dedikçe adın geliyor dilime
"unut" dedikçe sesin davacı olup dikiliyor karşıma.
"sevme" diyorum
yüreğim elinde kaçak bir isim:
"yazarken içime bu ismi izin aldın mı ki, şimdi silmem için diretiyorsun"
diyor.
söylesene bu kadar isyankar varken içimde başkaldırmış
ben nasıl çıkarıp atabilirim seni kendimden.
s.b.

11.1.08

Gitmek ve Kalmak

Yolculukları oldum olası sevmemişimdir.
Pencereden bakarken geçen bütün otobüsler canımı acıtır. Sanki gidenler geldikleri yerlerde bir şeyler bırakıp gidiyor. Ve kalplerindeki torbalarına birçok anı yükleyip de ayrılmışlar.
Ve her giden içinde biraz hüzün taşır.
Her ne kadar gittiğimiz yerlerde sevdiklerimiz, beklediklerimizde olsa bir daha dönmemek insanı hep acıtır.
Ayrıldığımız yerlere de sığmamışızdır oysa. Bir an önce gitsek diye gün saymışızdır. Ancak tam gidiyorken birkaç damla görünce, hazırda bekleyen yaşlarımız destursuz yanaklarımızı ıslatır.
Gitmek
Şehirler mi özlenir?
İçindekiler mi?
Yoksa
Yaşanılanlar mı?
Birbiriyle iç içe sorular bunlar.
Hepsinin cevabı bir öncekin de.
Bana sorarsanız, bence yaşadıklarımızdır bizi bulunduğumuz yerlere görünmez iplerle bağlayan.
Bence yaşadıklarımızdır şehirlerin adını, anlamını değiştiren.
Hiçbir anı bırakmadığımız bir yeri neden özleyip analım ki?
“Hiç alışmam!” dediğimiz yerler bile bazen öyle derine işler ki; bunu ancak vazgeçmek istediğimizde anlarız.
Zira gitmek istemek, şöyle her şeyi bırakıp gitmek içimizde ki en gizli sır.
Kaçımız istemez ki her şeyi geride bırakıp yeni bir hayata başlamak.
Ama bırakmak sadece yanında götürmemek değil, zira çoğu kere kaçmak istediklerimizi alırız yanımıza. Beynimizden, kalbimizden çıkarmadığımızı giderek nasıl çıkarırız ki.
İnsan tarihini yanında taşır.
Nereye gidersek gidelim, gitmemize sebep olanları da bavulumuza koyup öyle gideriz. Sadece yerimiz, bulunduğumuz şehir yâ da sokak farklıdır o kadar. Onun dışında hayatımızda ki her şey bizimledir.
Dedim ya; gitmek unutup ta gidilebiliyorsa anlamını tam mânâsıyla bulur.
Unutmaya çalışmak için gitmek, gitmek değildir.
Gidememek...
Birçok sebebi vardır.
Bir çocuk, eş, sevgili, iş, anne yâda binlerce anlam yüklediğimiz sokaklar.
Yanımızda götürdüklerimiz değil, kimi zaman da götüremediklerimizdir bizi yollara düşmekten alıkoyan.
Deseler ki; hadi şu gün şu saatte bir daha dönmemek üzere yeni bir hayata yeni bir şehirde başlamak için gideceksin. Bütün ayrıntılar da düşünülse ve elimize tek kişilik ve tek seferlik bir bilet tutuşturulsa…
Merak ediyorum; kaçımız bilette yazan saatte istasyonda oluruz?
Bütün vazgeçemediklerimizi, asla dediklerimizi geride bırakıp, yanımıza hiçbir şey almadan bir kendimizi alıp yanımıza, çekip kapıyı çıkmak her günkü hayatımızdan.
Kaçımız bu cesareti bulabilirdi kendinde?
Ama ne mümkün…
Giderken götürdüklerimiz değil, götürmek istediklerimizdir bizi vazgeçiren. Bavula sığmayacak olanlardır bu gitmeleri bir ömür erteleten.
İnsan her şeyi bırakıyor da, “canım” dediklerini bırakıp gidemiyor.
Her ne kadar gerçekte yapamasakta, hayalen de gitmek bazen iyi geliyor insana.
Ya da gidebilecek olduğumuz halde gitmemek, bu koca şehirde sevdiklerimizi tek başına bırakamamak.
Sanırım en büyük fedakârlık bu:
Gitmiyorum! Kalacağım yer olmadığı için değil, gideceğim yer olduğu için.
saadet bayri

8.1.08

Herşey Sen

Senli dünleri küçük küçük kestim.
Üst üste koyup yastığımın altına gizledim.
Her sabah uyanınca bakıyorum sana ben.
Ceplerimde bugünler var,içinde sen.
Sırtımda yarınlar sakladığım yine sen.
Şimdi neye baksam biraz sen
Bende sen
Sen zaten sen
Kim sen değildi?
Unuttum ben.
saadet bayri

Senle Bozdum

Gözetleyici kalbime baktı, seni gördü.
Şimdi bana bir sabır verildi.
Adı: "sen"
Ben aklımı senle bozdum.
Ne yapsın
Bana "sen"
saadet bayri

1.1.08

Vakitsiz Zamanlar

"uzun cümleler kuracak kadar vaktim yok." dedi adam.
"Olsaydı mutlaka yazardım."
Kız sustu. İçinden gemiler kalktı, sonra tren vagonları geçti bir bir.
Ne varsa yüreğinde misafir ettiği, gelen yolculara özenip gittiler.
Kelimelerin en derinini alıp içine, yutkundu kız. "biliyorum." dedi.
en ürkek sesiyle tekrarladı: " biliyorum çünkü sen vakitsiz zamanların gencisin. Bu sebeple benim vakitli zamanıma hep geç kalıyorsun. hesap sormaya hakkım yok biliyorum. Sorsam hemen, elinde ki bastonunla gelen her cümlenin başını kırıyorsun. Bu sebeple bütün kelimeler sana yazılmamak için yalvarıyorlar. Ne zamandır sana hiç bir cümle kuramıyorum. Kelimelere olan şefkatimden.
Alayamazsın neden bu kadar dilsizim."
saadet bayri

Sebep Oldun

Sen hiç ilhamım olamadın.
Yazdığım tüm kelimeler içimden geçerken yakaladıklarımdı.
Hiç bir cümlem bana bakıp, göz göze gelmedi.
Hiç bir söz ben yazdım diye anlamlanmadı.
Yani sen bir çok şeye sebep oldun ama
Kelimelerin katili olamadın
ÇLok yazık.
saadet bayri

Oh Olsun

Yeni bir yaşam kurdum kendime.
Bütün renkleri beyaza boyadım.
Her gelen görünsün diye,
Tüm duvarları camdan yaptım.
Şimdi aşk gelirse, bütün renklerim pembe olacak...
Oh olsun...
saadet bayri