Sensizlik acı bir çığlık.
Tüm yeryüzünü ayağa kaldıran bir çığlık. Duyulduğu anda ne olduğunu anlamadan, tüm insanları pencerelere, kapılara koşturan bir ses. Kimsenin birbirine birşey sormaya cesaret edemeden öylece beklediği bir an. Her an herşey olabilir ihtimaliyle, yüreğin yerinden çıkacak gibi atması.
Sensizlik korkudan konuşamamak.
Gözlerini bir tarafa çevirip, işaret dahi edememek. Öylece bakakalmak. Bir daha kelimeleri bir araya getirip, cümle kuramamak. Çevredekilerin korkulu ve kaygılı bakışları arasında, yüzündeki tüm yaşam alametlerinin silinmesi demek.
Sensizlik acizliğin nihayeti demek.
Tüm soru işaretlerini bir araya toplayıp, altında ezilmek ve bir tek cevaba bin ömür vermek. Ölümün semtine taşınıp, her gün aynı nefesi ensende hissedip, hiç ölememek. Keskin bir kan kokusu duymak her sabah. Ve benliğin bir uçurumun kenarında afallayarak beklemesi.
Sensizlik söyleyecek ne çok şey varken hiç bir şey diyememek.
Evde ekmek bekleyen çocuklarına "ne diyeceğim" diye, sokakta saatlerce dolaşan bir babanın gözlerinde ki damla.
Bir annenin "şimdi uyuyun babanız gelir" diyerek çocuklarını uyutması... Onlar uyurken, pencereye yaslanıp, kimsenin gelmeyeceğini bildiği yola bin ümitle bakması demek.
Sensizlik varlıktan istifa etmek.
Anlamsız bir yaşamın içinde, döne döne anlam aramak. Gelene geçene sorup, cevapsızlığa sukut bulaştırmak. Konuşacak takati bulamayıp, olduğu yere yığılmak.
Sensizlik istemek.
Dünyada verilmeyen herşeyi, ahirete ertelemek. Orada kavuşma umuduyla bu dünyadan göçme telaşı. Elleri semaya kaldırıp, sadece sukut halinde kalmak. Yüreğin sözü sahiplenip, sahibine halini arz etme makamı.
Bir teslimiyet.
Sensizlik "belki".
Küçük bir gıcırtıya uyanmak, her telefon sesine koşmak. Sessizlikten, ses duyurmak. Evden hiç dışarı çıkmamak. Geçen her mevsime bir "keşke" ekleyip kapılara "hoşgeldin" yazmak.
Sensizlik büyü.
Hiç umulmadık kapılarda medet aramak. "Gelir" diyen her dili kıymetten sayıp, fallara adını yazıp, kağıtlardaki ismini sularda çözüp içmek. Sensizlik muskalar yapıp üzerinde taşımak. Bir bıçağa bilek uzatıp, damla damla kan akıtmak...
Sensizlik dilin, bedene ihaneti.
Her seferinde, aynı isimle atan, aynı ismi tekrarlayan dile ket vurmak. İlle de istenileni yok sayıp, unutmak. Bir idam mangasına teslim edip, en büyük anıları asmak. Tek bir göz kırpışına izin vermeden, geçmişin ölümünü izlemek.
Sensizlik acıdan buz kesmiş bir yüzde, acımsı bir gülüş.
Ağlamayı bile becerememek....
saadet bayri