22.2.12

Geçmişimiz (mi) siliniyor sessizce


Bayram ne zaman gelecek?” diye soran kızıma, “Bayram yarın gelecek” derken bir an duraksadım. Bayram gelecek; ama ben bunu daha iki yaşında olan bir çocuğa nasıl izah edecek ve bu önemli anları nasıl yaşatacaktım?
 Elimdeki balonları şişirip evin muhtelif yerlerine asarken, içim acıdı. Şimdilerde bayramları yaşamak ve yaşatmak ne kadar zordu? Belki sabah uyandığında, “Bayram geldi ve balonlarla süslendi evimiz.” diyecek kızım. Aynı evin farklı hâliyle karşılaşınca, bayramı “farklı bir gün” tadında hissedecek belki; ancak bunu hissettirmek bu kadar zor mu olacak?
Bayram…
Bana ne çok şey hatırlatır bu kelime. 
İki hece tek kelimenin içinde yaşım kadar mânâ biriktirmiş meğerse. Kahkahalarımı eklemişim her bir gününe. “Bayramda neler yaptınız?” sorusuyla başlayan kompozisyonlarıma ne çok şey yazmıştım tebessümle.
Arefe Gecesi ellerime kına yakardı annem. Rüyalarıma giren kınayı tutmayan avuçlarım… Ellerim sarılı olarak sabaha kadar beklerdim. Böylece bayramın bir yanının da anlamlı bir beklemek olduğunu öğrenirdim bu gecelerde.
Bayram sabır demekti. En sevdiğine, en çok istediğine sabrederek kavuşabileceğini öğrenmekti.
Belki de bayram özünde “haz öteleme” eğitimiydi. Başımın ucunda bekleyen elbisem. Gece defalarca bakıp uyuduğum kırmızı fiyonkları olan ayakkabım. Birkaç gün öncesinden alınıp defalarca denediğim kırmızı kurdeleli balon eteğim. Saçlarıma takacağım küçük tokalarım…
Ve sabah erkenden uyanıp kahvaltı bile yapmadan ellerimi yıkama telâşım. Kırmızı olduğunu gördüğümde şükrettiğim avuçlarım. Defalarca baktığım ve mutluluktan tebessüm ettiğim küçük sevinçlerim… Bayramlıklarımı giyip babamın, annemin ellerini öperken aldığım o tarifsiz lezzet. Bayram dışında yapılmayan “Bayram yuvarlaması”, yani bayrama has o eşsiz yemek kokuları.
Şimdilerde çıktığım basamaktan hayata bakarken; geçmişime, hatıralarıma ve gençliğime ne çok şey eklediğimi görüyorum. Oysa şimdilerde geçmişimiz siliniyor sanki çok büyük bir hızla. Kızımın hatıralarının içi boşaltılıyor. Çocukluğunun kahkahalarının sesi kısılıyor. 
Bu kadar çok çizgi film izlerken, hatıralarından çalınıyor birer birer bütün çizgi karakterler. Hâlâ “Şirinler” isimli çizgi filmi yâd ederken ben, onun hafızası çok karışıyor. Çoğaldıkça kareler, kayıpları artıyor sessizce.
Gün gelecek özlemlerinin azlığından şikâyet edecek meselâ. Özlemenin nasıl bir duygu olduğunu… Sevdiği birinin sesini duymanın insanı nasıl heyecanlandırdığını, benim kadar hissedemeyecek. Hatıra defteri olmayacak ve arasına sakladığı resimleri… Parmaklarının değeceği satırlar da siliniyor birer birer… Hayatı ekrandan izlerken, korkuları artacak hiç dokunmadan ve yaşamadan… 
***
Şimdilerde minik bir yüreği temiz tutma telâşındayım. Gittikçe içi boşalan kelimelerin içini doldurma gayretindeyim. Bir yetişkinin geçmişine hatıralar ekleme derdindeyim.
Zor zamanların içine girdiğimi ve her şeyin daha da zorlaşacağını biliyorum. Yarının bütün sürprizlerine karşı, sırtımı dayamışken geçmişime. Yeni yeni anlıyorum… Hatıralar aslında baş edebileceğimizi öğretiyor hayatın her haliyle.
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: