21.2.12

Şeytan kulağına tık tık


Bir şeye çok inanırsanız ve bunu bütün samimiyetinizle yaparsanız etkili olursunuz. Yaşadıklarımdan öğrendiğim önemli bir tecrübedir bu. Samimiyetin mu'cizevî bir dili olduğunu biliyorum.
 Öyle olmasaydı hayatımıza giren birçok davranış, bu kadar kolay vazgeçilmezimiz olmazdı.
Alışkanlıkları değiştirmek zor…
Ancak bu alışkanlığınızı nasıl ve ne şekilde kazandınız? Sorusuna kaç tane cevap gelir bilemiyorum.
***
Alışkanlık demişken, aklıma bir de bâtıl inançlar geldi. İsmini duyduğumuzda yapmadığımızı düşündüğümüz ancak hayatımıza bizden izinsiz giren masum alışkanlıklarımız bunlar.
Hatıralarımı yoklarken, ilkokul sıralarına kadar gidiyorum.
İlkokul arkadaşım korkunca, hemen kulak memesini çekip, üç defa tahtaya vururdu. Bir de “Şeytan kulağına taş” diye eklerdi. Çocukluk bu ya, bir ara bende böyle yapmaya başlamıştım. Ve bu davranışımdan kurtulmam, kazanmak kadar kolay olmadı.
Şimdi gülümseten ancak bir zamanlar yaptığım davranışların altında yatan sırrı buldum: Samimiyet ve güven.
Öyle olmasa hâlâ geceleri tırnak kesmeyişimin bir açıklaması olurdu.
Çocukken akşamları tırnak kesmem gerekirse, annem buna müsaade etmez ve “Gece tırnak kesilmez kızım” derdi. Gece tırnak kesilmenin iyi olmadığını bilirdim, ancak neden iyi değil? Kesince ne olurdu? Sorularım hep cevapsız kalırdı. Annem de bilmezdi, oda kendi annesinden öğrenmiş ve sorgulanmadan getirmişti, kendi kızına kadar...
Ters olan terliklerle de geçinememişimdir. Gördüğüm de ihtiyarsız, düzeltme kaygım ise tuhaf gelir hâlâ…
Başkasının elinden bıçak almam meselâ. Neden? Aramız bozulmasın diye. Hatta alırken üzerine tükürmek gibi bir adet var ki, onu yapmamak için yere bıraktırırım.
Eşikte durmam.
Cinlerin ismini söylemem. Elimden geldiğince üç harfli diye geçiştiririm.
Akşam ezanından sonra dışarı çıkmamaya dikkat ederim.
Baykuş sesi ürkütür. Bilirim bu kaygımın yersiz olduğunu, ancak öyle kolay silinmiyor kulağımdan, o sevimsiz hikâyeleri…
Daha sayamayacağım o kadar çok alışkanlıklarımız var ki… Aslında birçoğunun yersiz ve sebepsiz olduğunu biliriz. Ve “ne olur, ne olmaz” diye yaparız.
Bu satırları okurken tebessüm edenlerin çoğunluğunun hanımlar olduğunu düşünürsek, konu biraz daha aydınlanmış olur.
Düşünün bâtıl inanç dediğimiz birçok davranış, annelerimizden yadigâr değil mi? Onlara da kendi annelerinden. Yani yedi kuşak geriye giden bir kadın dayanışmasıdır bu.
Takdire şayan ve istenirse ne kadar güçlü olunabileceğimizin ispatı.
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: