22.2.12

Çocuk olmak zor, çok zor…


Kızım meteorolojinin “Bir hafta daha soğuk geçecek” haberini okuyabilse yahut anlayabilseydi, ne derdi acaba? Bir hafta daha eve hapsolmak, dışarıya çıkamamak ve anneyle ne yapılabilirse, o kadar şey yapabilmek… Konuşmayan bebeklerle dakikalar geçirmek, olmayan yemekleri yedirip, olmayan suları içirmek… Arada mutfak işlerine yardım edip içinden geçen milyonlarca duyguyu, öğrendiği birkaç cümleyle ifade etmeye çalışmak…
Çocuk olmak ne çok zor…
 Ne zamandır içim acıyor ve çocuk olmanın dayanılmaz ağırlığı altında eziliyorum. İlk fırsatta müdavimi olduğumuz parkın yanından geçtiğimizde, hafif serpiştiren kar dolayısıyla eve dönmemiz gerektiğini söylerken, “Anne uzaklara gidelim” sözüyle ne anlatmak istemişti acaba kızım? Uzaklar, hani hepimizin gitmek istediği; ama bir türlü cesaret edemediği yerler miydi? Yoksa eve geç dönmek için uzatılması istenilen süre miydi?
Çocuk olmak ne çok zor…
Minibüse bindiğimizde kafası çarpınca canı yanan ve ağlamaya başlayan kızımın acısını yaşamasına müsaade ederken, arkadan bir ses “Çok ayıp kızlar ağlar mı hiç? Bak kocaman kızsın sen, bebekler ağlar” sözü, ağlayan birçok yetişkini getiriyor gözlerimin önüne. Yaşadığı acıyı unutup, şaşkın gözlerle arkadaki bayana bakan ve ne demek istediğini anlamak için susmak zorunda kalan bir çocuk şimdi o.
Çocuk olmak ne çok zor…
Zira ilk defa gördüğü kara, toz yağıyor diyen biri o. Hiç kedi görmemiş, tavuk görmemiş ve köpek görmemiş biri hem de. İlk defa makas tutmayı öğrendi meselâ birkaç gün önce. Bulduğu bütün kâğıtları kesiyor. Hayretle izliyorum. Bir şeyi ilk defa yaşamanın heyecanı bu işte, diyorum. Kâğıtları keserken duyduğu sesten tarifi imkânsız haz almak ve her parçayı kahkahalarla uğurlamak yere…
Çocuk olmak ne çok zor…
“Onlar çocuk” cümlesinin havada asılı kaldığını fark ediyorum çoğu zaman. Bu yüzden konuştuğumuz gibi davranmıyoruz her an. Koca koca insanların hükümranlığı için küçücük çocukların tehdit edilerek sindirilmesi… Elindeki şekeri kızıma uzatan genç kız, “Beni öpmezsen sana şeker yok” diyor meselâ. Şart koşulmuş ve apaçık tehditle gelen öpücükten ne haz alınabilir ki? İçten gelmeden yapılan işlerin kıymetsizliğini anlatan olmadı mı hayatımızın bir karesinde? “İstemiyorum şekerini. Senin olsun bütün şekerler. Böyle vereceğine hiç verme!” diye dillense çocuklar, daha üst perdeden umursamaz bir tehditte mi bulunuruz?
Çocuk olmak ne çok zor...
Meselâ eğitilmiş bir köpeğin iki saat sessizce bekleyişinden etkilenerek çocuğuna, “Bu köpek bile senden akıllı. İki saattir sesini çıkarmadı” diyen annelerle daha zor. Yerinden kalkmayan, her söyleneni yapan, itiraz etmeyen, ağlamayan, cevap vermeyen çocuklar hayal edenlerle daha zor. Bir nevî robottan bahseder gibi konuşurken, ne dediğinin farkında olmayanlarla daha zor. Sözgelimi bütün kanepeleri zıplamak için kullanan çocuğa “çocuklar zıplamaz” gibi sözler söyleyenlerle daha zor. “Ay kıyafetin ne kadar güzel! Ver de kızıma götüreyim” gibi sözlerle sahiplenme duygusunu baltalayıp her an bir şeyi kaybetme kaygısını körükleyenlerle daha zor.
Çocuk olmak zor, çok zor…
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: