11.10.15

Tehlikenin farkında mısınız?

Yazın sonuna gelirken, her ne kadar düğünlerdeki yoğunluk azalmış olsa da, arada bir düğüne ve dahi düğün sonrası konvoya şâhit olduğumda, zamane gençlerinin işinin zorluğunu düşünür dururum.
Biliyorum, “eskiler(de)” demekten yorulmuş bir haldeyiz; ama yenileri anlamak için “eski”ye temas etmemek olur mu? Yani ki şimdiki evlilerin, her şeylerini yeni istedikleri için fiyat ve hayat olarak nasıl bir toplumsal değişim ve dönüşümü yaşadığımızı ancak “eski(den)” diyerek anlayabiliriz. Öyle ki, “facebook” veya instagramlarda neredeyse bohçalarıyla arz-ı endam eden nişan ürünlerini görünce, “bu işten öyle ucuza kurtulamazsın damat bey” demeden edemiyorum.  
Öyle ya, eskiden “iki gönül bir olunca” diye başlayan atasözlerinin yerini, şimdilerde çok başka deyimler almış durumda. Kimse bir “kuru” yüzük ve “birkaç” eşya ile gelin olmak istemiyor. “Bizim de dostumuz düşmanımız var efendim” diye devam eden sözde sebepler düğün sahiplerini sıktıkça sıkıyor. Durum böyle olunca da evlenecek beylerin önce iyi bir iş sahibi olması gerekiyor. Akabinde ise birikim yapmalı ki; hiç eksiksiz evlenebilsin. İş o kadar ciddî boyutlara ulaşıyor ki, bazen, damat beyimiz gelin tarafını memnun etmek için kredi dahi çekebiliyor. Olayın günah ve israf boyutu ise haddi aşıyor.
Bu eksiksiz evlenmenin faturası iki kişiye kesilince de, evlilik süresince taşınması o kadar kolay olmuyor. Hiçbir şeyinden taviz vermemiş olan genç kızımız bu kadar yükün altında ezildikçe eziliyor. Bu defa da huzursuz günler, tebessümsüz yüzler iki tarafı uğraştırıveriyor. Söz konusu evlilikten, diğer genç kızlara ise “Aman evlenmeyin. En rahatı sizsiniz” türünden nasihatler kalıyor. Oysa kimse en temeldeki sorunu anlatıp, hatasıyla yüzleşmeye yanaşmıyor. 
Bu satırları okurken sanmayın ki, dünyevî yaşayanlardan bahsediyorum. Bunu bizzat sözde uhrevîliği hedef edinmiş kızlarımız ve dahi onların annelerinde gözlemlemek mümkün. Demem o ki, görenek belâsı dediğimiz o düstur hayatımızın içinde bir ur gibi duruyor. O kadar ki, yakın çevremizde bulunup bir şekilde Risale-i Nurlarla, ama öyle, ama böyle hemhâl olmuşlarının hâlleri, ahvalleri hem dahi hanelerini görünce, “bu işin sınırı çoktan aşılmış” demekten kendimi alamıyorum. 
Evet, “dindar genç kız modeli ve tarifi gitgide” değişiyor. Değiştiği için de bu değişime uyacak erkek, yani damat adayı bulmak da bir hayli zorlaşıyor. Aldığı kıyafetin, eşarbın ve dahi eşyanın fiyatından ve markasından başka konumuz yok ise, dindar kızların evliliğinden bahsetmek ve bu kızlara yazık oluyor demek abesle iştigalden öteye geçmez. 
Yeri gelmişken söyleyeyim: Nişan alış verişinde bir parfüme fahiş bir fiyat verdiren genç kızımıza, İktisat Risalesinden birkaç düstur söyleyen ablamıza verilen cevap manidardı: “O sana yakışır, bana değil.” 
Tehlikenin farkında mısınız? “Dünyevîleşme” dediğimiz zaman, artık karşı mahalleden değil, bu mahalleden bahsediyoruz. 
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: