20.6.15

Bir Varmış…

Bir zamanlar televizyonun zararlarını konuşuyordu uzmanlar. Bu konuyla alâkalı o kadar çok araştırma vardı ki; korkutmaya başlamıştı anlatılanlar.
“Uzun saatler izlenirse zararları şunlar. Sınırlı izlenirse faydası bunlar. Çocuklar için çok zararlı. İzlemesi ve izlememesi gereken yaş grupları…” türünden çeşit çeşit görüş ve öneri vardı. Sonrasında ise programlara hangi yaştakilerin izlemesi gerektiğine dair işaretler kondu. Faydası oldu mu? Kısmen…
Evinde televizyon olmayanlar ise bu durumdan hisse çıkarıp televizyonlu evlere söylendi durdu. Dost meclislerinde izlediğimiz dizilerden, şov programlarından bahsedilerek bilmeyenler ayıplandı. 
Evet,  büyüdük ve herşey değişmeye başladı. Televizyon izleyenler, izlemeyenler tartışmasını çok şükür biraz azaltmış durumdayız. 
Zira artık nur topu gibi bir sorunumuz doğdu: İnternet. Tamam, zaman teknoloji çağı. Akıllı telefonların, tabletlerin, notebookların kol gezdiği bir döneme girmiş bulunmaktayız. İşi olan olmayan hepimizin evinde internet var. Olmayanlar bir şeylerin eksikliğini hissediyor.  Velhasıl, “Aaa! Sizin netiniz yok mu?” ile başlayan cümle uzayıp gidiyor.
Bu konuşmalarla karşılaşınca, internetimiz olmadığı için dünyanın en cahil insanı sanıyoruz kendimizi. O kadar çok şey kaçırmışız ki, neler kaçırdığımızı fark etmemişiz bile. Ama çoğu zaman fark etmediğimiz şeyler de var. O da, saatlerce teknolojiyle haşir neşir olanların başına gelen hastalıklar, depresyonlar türünden hastalıkların var olduğu gerçeği…  Öyle ki, “Şu kadar saat nette kalmanın zararları, olmadı şu sosyal içeriği kullanmanın zararı” diye başlayan envaiçeşit tez konusu. Artık dost meclislerinde paylaşımlarımızdan, oynadığımız oyunlardan ve başımızı kaldıramadığımız telefonlardan bahsediliyor.
Bu salgına karşı, şimdilerde akıllı telefonu mobil internetsiz kullanıyorum. Ama bunu fark edenler “Akıllı telefon internetsiz kullanılır mı?” diye başlayan cümleyle, beni ikna etmeye çalışıyorlar. Bakıyorum da yıllar geçtikçe kullandıklarımızın ismi değişiyor, hastalıklarımız ise hemen hemen aynı. Yani ki, sabaha kadar televizyon izleyen babanın çocukları sabaha kadar internetle meşgul. Günlük pembe dizisini kaçırmayan annenin kızı ınstagramdan dakika dakika ne yaptığını paylaşıp, diğerlerine bakıyor.
Çocuğunun ders çalışmadığından dem vuran hanıma, “Affedersiniz, ama merak ettim. Siz kitap okuyor musunuz?” diye sorma ihtiyacı hissettim. “Okumayı çok istiyorum, ama vaktim yok” cevabını alınca, dayanamayıp “Siz niye bu kadar üzüldünüz. Tıpkı sizin gibi çocuğunuzun da vakti yok” diye eklemeden edemedim.
Aslında “Bize ne oluyor?” sorusunun cevabını uzakta aramaya gerek yok. Babamız ve annemiz ne ile meşgul ise, biz de şu anda o işle meşgulüz. Bizleri seyrederek büyüyen çocuklarımız da muhtemelen aynı işlerle meşgul olacaklar. Eğer bir yerde bu döngü değişmezse, böyle sürüp gidecek. 
Saadet Bayri

Hiç yorum yok: