Yağmurlar
bahçede oyun oynayan kızımın saçlarına düşerken, elleriyle saçlarını tutması
komik geldi. Arkadaşıyla birlikte ıslanmamak için kahkahalarla koşarken, çocuk
olmanın heyecan kokan bir serüven olduğunu fark ettim. Ona öğrettiğim “Yağmur
yağıyor –Seller akıyor-Arap kızı camdan bakıyor” şarkısı dilinde, hiçbir şey
umurunda değildi. Bu şen şakrak hâlini seyir ederken, alışmış gözlerimin
yorgunluğunu hissettim. “Yağmur işte” der gibi bakan gözlerim ve “Çocuk işte
diyerek tebessüm eden yüzüm... Birbirinden çok ayrı duygulardan haber
veriyordu.
Zamanla
büyümekle kalmamıştım. Çocukluğum ellerimden kayıp giderken keyiflendiğim
şeylerin adını ve şeklini değiştirmişti. Belki de uzun zamandır alışkanlığın
pençesinde kıvranırken rabbim bu yavruyla yeniden mucizelerini fark edip,
tanıklık etmem için bir fırsat daha veriyordu.
Usulca kalktım oturduğum banktan. Beni yağmurdan koruyan çardağın şemsiyeliğinden azat edip benliğimi, başımı kaldırmadan avuçlarımı açtım ve birkaç damla yağmur tanesinin ellerimi ıslatmasına izin verdim. Bir tane bir tane daha derken tebessüm ve yorgun bir ruhla gidip banka oturdum. O çocukların ardından koşacak heyecanı bulamadım içimde. Ne zaman bu kadar yorulduğumu düşünmem gerekti ama onuda erteledim.
***
Hızlı yaşamaya alıştığımdan ya da öyle yaşamak zorunda hissettiğimden günlük yaşamın içinde unuttuğum keyifler var. Sabah uyanırken o gün yapılması gerekenlerin listesi uzarken, ilk defa bütün odaları dağınıklığıyla bıraktım o sabah… Oyuncaklar yerde, minderler ters düz edilmiş. Kahvaltı sofrası tezgâhın üzerinde… Giyinip çıktık erkenden dışarıya… Sonbaharın geldiğini bildiğimizden düşen yapraklarını topladık birkaç ağacın. Birlikte yaprakların sararan ve sarının bin bir rengine bürünmüş hallerini inceledik. Sonbaharın ne demek olduğunu konuştuk. Ellerimizde yapraklarla evin yolunu tuttuk. Evimize misafir ettiğimiz bu yaprakları ise çeşit çeşit renklere boyadık.
Usulca kalktım oturduğum banktan. Beni yağmurdan koruyan çardağın şemsiyeliğinden azat edip benliğimi, başımı kaldırmadan avuçlarımı açtım ve birkaç damla yağmur tanesinin ellerimi ıslatmasına izin verdim. Bir tane bir tane daha derken tebessüm ve yorgun bir ruhla gidip banka oturdum. O çocukların ardından koşacak heyecanı bulamadım içimde. Ne zaman bu kadar yorulduğumu düşünmem gerekti ama onuda erteledim.
***
Hızlı yaşamaya alıştığımdan ya da öyle yaşamak zorunda hissettiğimden günlük yaşamın içinde unuttuğum keyifler var. Sabah uyanırken o gün yapılması gerekenlerin listesi uzarken, ilk defa bütün odaları dağınıklığıyla bıraktım o sabah… Oyuncaklar yerde, minderler ters düz edilmiş. Kahvaltı sofrası tezgâhın üzerinde… Giyinip çıktık erkenden dışarıya… Sonbaharın geldiğini bildiğimizden düşen yapraklarını topladık birkaç ağacın. Birlikte yaprakların sararan ve sarının bin bir rengine bürünmüş hallerini inceledik. Sonbaharın ne demek olduğunu konuştuk. Ellerimizde yapraklarla evin yolunu tuttuk. Evimize misafir ettiğimiz bu yaprakları ise çeşit çeşit renklere boyadık.
Ne zaman bir yaprağa dokunduğumu hatırlamaya çalıştım ama hafızam en ufak bir
ipucu vermedi. Anı yaşamanın hayrını düşünüp vazgeçtim kendimi sorgulamaktan. O
gün sonbahara “Merhaba” dedim küçük bir hanımla. Onun hayret dolu bakışları,
benim yorgun bakışlarıma eşlik edince anladım ki; çocuklar bu yaşamı yeniden
keşfetmek için bize verilmiş nimetler. Belki onlar bizim unuttuğumuz çocuk
yanımız.
***
Minibüse yetişmek için acele ediyorum. Defalarca saate bakıyor, kıyafetlerini aceleyle giydirmeye çalışıyorum kızımı. Kızım bana bakıp “Yavaş anne yavaş. Sonrakine bineriz” dediğinde, henüz bozulmamış ve hızlanmamış bir fıtratı nasıl hızlandırmaya çalıştığımı gördüm. Bir sonraki minibüse binmekle bir şey kaybetmiş olmazdım. Ama bu kadar aceleyle kızımı hem bedenen, hem ruhen incitebilirdim.
***
Minibüse yetişmek için acele ediyorum. Defalarca saate bakıyor, kıyafetlerini aceleyle giydirmeye çalışıyorum kızımı. Kızım bana bakıp “Yavaş anne yavaş. Sonrakine bineriz” dediğinde, henüz bozulmamış ve hızlanmamış bir fıtratı nasıl hızlandırmaya çalıştığımı gördüm. Bir sonraki minibüse binmekle bir şey kaybetmiş olmazdım. Ama bu kadar aceleyle kızımı hem bedenen, hem ruhen incitebilirdim.
Beklemeyi ve sabretmeyi yeniden öğreniyorum. Ve inanın bu yaştan sonra
yavaşlamak çok zor. Sanki her şeye yetişmek zorundayım. Sanki her şey zamanında
yapılmalı diye bir kanun var. Sanırım bu telaş ve vakitsizlik ayrıntıları göz
ardı etmeme sebep oluyor.
Fıtratıma geri dönüş yolculuğuna başladığım bu günlerde kendime sesleniyorum:
“Ey kendim! Bana hazırlan, sana geliyorum.”
Saadet bayri
6 yorum:
Tepeden Tırnağa Aşka Batmışım
Çıkmak İstiyorum Olmuyor DAYI
Gönlüme Alırken Çok Abartmışım
Boşluğu Bir Türlü Dolmuyor DAYI
…Yangınlara Düştüm Bozuldu Faça
Sevdalar Giyindim Bol Geldi Paça
Mutluluk Nerede Kilosu Kaça
Bu Hayatı Midem Almıyor DAYI
Sevdasına Kulum Ona Köleyim
Can İstesin Parça Parça Böleyim
Unut Deme Ama Öl de Öleyim
Unutmak İşime Gelmiyor Be DAYI
Aşkta Olmaz Dedim Gururu Yıktım
Ömür Törpüsüymüş Çok Geç Ayıktım
Çıkardım Sevgimi Kalbine Sıktım
Bu Aşk Dokuz Canlı Ölmüyor DAYI
Sevdasına Kulum Ona Köleyim
Can İstesin Parça Parça Böleyim
Unut Deme Ama Öl de Öleyim
Unutmak İşime Gelmiyor Be DAYI
umarım mutludur ... can o
şu hayatta sadece bir saat aşık olmak gibi bir hakkın var deseler yine seni bulurdum ...
hayat hızlı gidiyor ve fren malesef kontrolümüz altında değil!
Rica etsem aklımdan çıkarmısın lütfen ben atamıyorum ...
tşk ederim ...
Hayırlı bayramlar ...
Yorum Gönder