11.11.12

Bir çocuk, bir hisse







Kızımla eve dönüyoruz. Yorgun geçen günün ardından, oturduğumuz koltuğa yığılıp kalıyoruz. Kendimizce sohbet halindeyiz. Dışarıdaki insanları, uçan kuşları, kedileri… Gördüğümüz ne varsa, sohbetimizin içine dâhil ediyoruz.


“Kediler neden kuyruğunu sallıyor anne?” “Mutlu oldukları için.” “Neden mutlu olurlar?” “Hoşlarına gittiği için.” “Neden hoşlarına gider?” türünden sorular başladı mı, kurtulmak ne mümkün. Bir ara dalgınlıkla iki soruya da aynı cevabı veriyorum. Üç yaşındaki kızımın dikkatinden kaçmıyor bu durum. “Ama bunu söyledin…” ifadesiyle uyarılıyorum. Küçük bir özrün ardından, daha dikkatliyim soruları cevaplarken.

Derken, “Su ister misin abla?” sesiyle irkiliyorum. Kızım dönüyor ve “Bize su vermek istiyor” dediğinde, bu küçük çocuğa yöneliyor bakışlarım. 7- 8 yaşlarında bir çocuk. Kısa kesilmiş saçları, güneşten kararmış teni ve ışılışıl parlayan gözleri… Sorusunu yineliyor; “Abla lütfen su alır mısın?” Belli ki elindeki suları bitirmeli akşama kadar. Elinde bir koli su şişesi… Eğilip bir tane alıyorum, ücretini öderken siyahlaşmış ellerine değiyor gözlerim.

Ertelenmiş bir çocukluk göz kırpıyor sessizce arkasından. Yaşıtlarının oyun oynadığı bu saatlerde, küçücük elleri ve kocaman yüreğiyle hayatın ona erken yüklediği bir yükü taşıma gayretinde. Koca koca adamlarla söz yarıştırıp, parasını vermeyenlerin peşinden ağlıyor. Hasta bir babası vardı belki. Annesi bu küçük yavrucağın getireceği birkaç kuruşu bekliyor olabilirdi.
Nedense, bir ara tekrar gözüm ilişti bu minik satıcıya. Su şişelerini yere bırakmış, kendisi de yanına diz çökmüş ve kazandığı bozuk paraları yere dizmişoyun oynuyor. Gözlerim nemlenirken tebessüm ettim, “Her ne kadar çok erken yaşta tanısan da hayatı, senin aslın çocuktur yavrum, çocuk…” cümleleri döküldü dilimden.

Başka bir çocuk yanaştı birkaç dakika sonra yanına: “İstersen parasına oynayalım seninle…” Alelacele parasını toplayıp cebine yerleştirdi ve “Olmaz, bu paraları su satarak kazandım ben.” Sonra su şişelerini aldı omuzuna, yeniden başladı bağırmaya: “Su isteyen var mı?”
Bazı zamanlarda önemsemediğim birkaç kuruşun değerini bu çocuğa sorsam, acaba bana nasıl bir hayat dersi verirdi ya da şimdi evinde akşam yemeği için çağrılan ve inatlaşıp gelmeyen veyahut da yemek seçen çocukları sorsaydım, ne derdi?

Bilinmez… Ama her şeyden önce çocuk olduğu bütün cümlelerinden hissedilirdi.
Saadet Bayri



Hiç yorum yok: