1.9.15

İdeal eş (mi) aranıyor!

Son günlerde kızların geç evlenme sebeplerine değinenlerin çorbasında benim de tuzum olsun istedim.
Zira tesbit ettikleri sorunlara buldukları çözümlemeler o kadar inandırıcı ki; “haklısınız bu erkeklerle tabi ki evlenilmez” gibi bir kanı oluşmuşken, “İğneyi başkasına, çuvaldızı kendine…” demenin ihtiyacını hissetmekteyim. 
Tesbitlere değinecek olursak… Kızların geç evlenmesinin sebebi, ideal eş bulamıyor olmaları, yani küfüvlük (denklik) şartı. Bu kriter dolayısıyla erkeklerle kızların arası o kadar açılmış ki, doldurup hatt-ı mavassalayı temin etmek çok zor gözüküyor. Şimdilerde kızlarımız git gide eğitim seviyelerinin çıtasını yükseltirken, erkekler bir o kadar geri kalmış durumdalar. Haliyle bu sözde kültürlü; ama hakikatte cahil beyler evlenecek eş bulamıyor. 
Bu tesbitlere bakınca, hanım kızlarımız haklı gibi. Ama bir de erkeklerin nazarıyla baksak, acaba hakikaten haklılar mı? Sorun gerçekten kültürel farklılıklar mı, yoksa değerlerimizin değişmesi mi? Bu bağlamda, iki kız annesi olduğumdan sanırım, son günlerde kız annelerinin konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. “Aman kızım oku. Kocana muhtaç olma. Ele, el açma. Kendin kazan kendin harca, özgür ol” diye devam eden sözler, daha çocukluk çağında başlıyor. Evlilik ve koca, el ya da bir başkası olarak kodlanıyor. Hırsların tetiklemesiyle idealler artınca da, evlilik, çocuk ve eş ideallerin önünde engel olarak görülüyor. 
Sahi, “Ben annem gibi olmayacağım” düşüncesiyle eşe hizmet etmeyi âcizlik, evde yemek yapmayı bile bir iktidar mücadelesine dönüştüren genç kızların sayısı artmıyor mu? Hele ki, “Kadın çocuğunu bile emzirmek zorunda değil” türünden önü arkası bilinmeyen sözlerle zihinler bulanmıyor mu? Yaş ve çevre, artık evlenilmesi gerektiğini hatırlatınca, göz ucuyla gelen eşler papatya falı gibi uydu uymadı denerek elenmiyor mu? Erkeklerin bayanlarda aradığı özellikler erkeklerde aranmıyor mu? “Temizlik yapar mı? Çocuk bakar mı? Gece kalkıp çocuk sallar mı? Kahvaltı hazırlar mı? Ne yaparsam yapayım, susar mı?” türünden sorularla “hayat müşterek” sözü keser misali yontuldukça yontulmuyor mu?  Yakında kızlar erkekleri istemeye giderse, şaşırmamak gerek, diye düşünüyorum. Zira erkekler evine hanım seç(e)miyor, hanımlar evine bey (!) seçiyor. 
Belki de diziler ve filmlerde veya çok okunan kitaplardaki eşler aranıyor. Ne bileyim, eskiden “kavgasız ev olmaz” denirdi. Oysa şimdilerde en ufak bir kavgada, “Bana kaşını çatmayacaksın, bana sesini yükseltmeyeceksin” gibisinden sözleri takip eden, “Ben ne yaptım”  ile başlayan cümleler ve devamında gelen kavgaların getirdiği mutsuz evlilik ya da boşanmalardan geçilmiyor. Demem o ki, kızlarımız en ufak bir derdi çekmeye bile yanaşmıyor. Belirtmekte fayda var. Dert derken, şiddetten bahsetmiyorum. Şiddet elbette tasvip edilemez. Ancak işi şiddet noktasına getirmeden önce, kişi karşısındakinin insan olduğunu unutmamalı. Yani ki, “gılman” aramamalı. Zira gılmanlar dünyada değil, âhiret âleminde yaşıyor. 
Kabul edelim, kızlar çok okuyor ve çok fazla biliyor. Ancak şunu da teslim edelim, haddini bilmeyi unutuyor. Feministliğin alâsını yaşarken, kendine toz kondurmuyor. Naiflik ve hanımefendiliğin yerini erkeksi davranışlar ve “hayt”lı “huyt”lu sözler alınca, insanın “Artık kızlar feminen erkek arıyorlar” diyesi geliyor.
Bence, “Neşeli ya da neşesiz dindar kızlar”dan önce, İslâmî evlilik modelini ve evlilikte kadınının yerini ve dahi hâlini konuşalım. Erkekleri yargılamadan önce, “Kadın(lar) kendine düşen görevi eksiksiz yerine getirmiş mi ki, erkekler eksik kalmış görevlerini yerine getirsin? İtaatte ‘sen ona cariye ol ki, o sana köle olsun’ ifadesindeki derinlik yaşanmış mı ki, erkekler cehaletle, anlayışsızlıkla suçlanıyor?” gibi soruları yürek ve vicdanlarda cerrahî ameliyat yapılırcasına sormak gerekir.
Bu hamur çok su götürür… Haftaya devam edelim.

Hiç yorum yok: