18.5.15

Emanet bilinci

Havalar ısındıkça sokağa çıkmak daha keyifli olmaya başladı. Altı yaşındaki kızım ise “Neden” diye başlayan envaî çeşit soru sorunca, hepsini cevaplamak bana düşüyor.
Sorulan bir soruya “bilmiyorum” dediğimde, “Ama sen annesin, nasıl bilmiyorsun?” sorusu ilginçti. “Anneler her şeyi bilmek zorunda değil bence” cevabım ise anlaşılmasa da devamını getirmedi. Her şeyi bilmek ve her şeyi bildiğini sanmak büyük yanılgı elbet. Ebeveyn olarak her soruya cevap vermek, bilmesen bile bir çok detay anlatmak çocukların kafasını karıştırmaktan öteye gitmiyor. 
Bir anne olarak bilmediğimi itiraf etmenin dayanılmaz hafifliğini yaşarken, “Ama öğrenebiliriz” cümlesiyle bunun bir çözüm olmadığını fark ediyorum. Yürümeye başladığımız caddenin başında elinde telefon olan bir bayanla karşılaşıyorum. Elinde ise çeke çeke götürdüğü bir çocuk. Bu anne beni fark etmiyor; ancak benim ilgimi çekiyor. Yanında sapsarı saçları ve yemyeşil gözleriyle 5-6 yaşlarında olduğunu düşündüğüm erkek çocuğuyla yolu arşınlıyor. Çocuk etrafına bakarken geç kalıyor adımları, anne telefonla uğraşırken fark edemediği adımları uyuşmuyor birbiriyle. 
Biz ilerliyoruz. Gördüğümüz her şeyin sebebini açıklıyoruz. Sebebini soruyoruz, bir de yorum yapıyoruz. Annesinin yorumunu beğenmeyince kızım: “Ama ben senin gibi düşünmüyorum. Bence…” diye başlayan cümlenin akabinde, “Sen az önce böyle demiştin” diye uyarıcı konuşmalarla geçiyor zaman. Bir saat gibi bir zaman sonra aynı hanımla başka bir caddede karşılaşıyoruz. Ama durumlarında değişen hiçbir şey yok. Annenin elinde telefon, çocuk ise etrafına bakıp kendince yorumlama telâşında. 
Üzülüyorum… Kızımla aynı yaştaki bir çocuk, bir kelime konuşamıyor annesiyle. Oysa onları ilk gördüğümüz andan bu âna kadar ne çok şey konuşmuştuk kızımla. Bu yavru ise susmakla imtihan oluyordu. Belki sorduğu sorulara aldığı tek kelimelik cevaplardı onu susturan. Ya da dinlenilmediğini fark ettiği için vazgeçmişti sormaktan.
***
Çocuklarımız ellerimizdeki mekanik aletlerle avuçlarımızdan kayıp giderken. Yaşlarımız ilerlediğinde ise bizi aramayan, hiçbir derdimizle ilgilenmeyen, gözyaşlarımızı görmeyen bir nesil gelecek. Ve tek başına yaşlanırken belki de “ben ne yaptım” diye sorduğumuzda cevabını hatırlayamayacağız. “Ne ekersen onu biçersin” darbımeseli ne uygun düşer bu hale.
Farkında mısınız, başını ellerinin arasına almış, sevgisizlik ve ilgisizlik yüzünden duygularını iptal etmiş, vicdanını duymayan bir gençlik yetişiyor. 
“Benim ilk tesirli muallimim annemdir” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin, “Meslek ve meşrebimin dört esasından olan acımak ve merhamet etmeyi validemin fiil ve halinden ve manevî derslerinden aldım” ihtarı ise bize büyük bir düsturu gösteriyor.
Öyleyse diyebiliriz ki, merhamet ve şefkat görmeyen bir çocuk, merhametsiz ve acımasız bir yetişkin olur. Ve sonra döner en büyük merhametsizliği validesine gösterir.
Emanet şuuru ve bilinci her hal ve anda imdadımıza yetişir düşüncesindeyim.

Hiç yorum yok: