28.3.12

Sevgi felç olur mu?

“Yaşamak herkese ve her şeye inat” diyor bazı insanlar. Hem de doya doya, dokunarak ve hissederek.

Ama okuduğumuz gibi yaşayamıyoruz son zamanlarda. Sabah uyanmaktan aciziz. Gece uyumamak için direniyoruz. Ertesi güne yorgun başlıyoruz. “Ne kadar geç kalksam o kadar kârdır” diyor kalkış saatimiz. Gün içinde ise geç kalkmamız dolayısıyla yetiştirilmeye çalışılan günlük işler. Yetişmeyen planlar ve devamında gelen işe yaramama psikolojisi. Ben bir şeye yaramıyorum serzenişleri. Bedavaya bozduğumuz ruhsal dengemiz ve parayla dahi eski haline getiremediğimiz sağlıklı ânlarımız.
“Siz gençsiniz yavrum” diyor yaşlı teyze. Yorgunluktan şikâyet ederken. Sonra kendi yaşıyla karşılaştırıyor benimkini ve “senin yaşındayken” diye devam ediyor sözleri. Biz ahir zaman gençleri ya erken yoruluyoruz ya da erken vazgeçiyoruz. Ya zamanından önce geliyoruz ya da geç kalıyoruz. Ve biz her şeye geç kalırken, sevmeyi de pek beceremiyoruz.
Ya çok sevip sevgimizi karşımızdakinin ağzından burnundan getiriyoruz. Ya da gurur, inat, o yapsın, o söylesin gibi envaî çeşit bahanelerle uzak duruyoruz sevdiklerimizden. Sevilirken de bütün ipler elimizdeymiş gibi tadını değil, kahrını çıkarıyoruz. Karşımızdakini sevdiğine seveceğine bin pişman ediyoruz.
Beklenti olunca her halimizde, “yalnızım” kelimesiyle başlayan cümleler dolanıyor her birimizin diline. Yani kendimizle de geçinemiyoruz yaşlarımız ilerledikçe. Aynalar ve takvimler yaşlandığımızı hatırlattıkça, hâlâ bizimle olanlara “iyiki varsın” demek yerine, “Yeni kimse yok mu?” diye göz gezdiriyoruz etrafımıza.
“Vefasızlık” bize ait bir şehrin ana caddesinin ismi.
Yetmiş yaşlarında bir ihtiyar o. Yirmi yaşında imiş hanımını ilk görüp aşık olduğunda. Kırk yıl oldu diyordu gözleri dolu dolu kırk yıl. Bir yıl önce geçirdiği felç sağ tarafını işlevsiz bırakmış. Ama yine de gözlerinin içi gülüyor. Kırk yıllık hayat arkadaşının gözlerinin içine bakıp, “Bizim hatun bensiz yapamaz. Bu hatun hatırına ölemiyorum da” diyor yüzünde tatlı bir tebessümle. Arada penceremden seyreylerken âlemi, kol kola görüyorum bu iki yol arkadaşını. İmrenerek bakıyorum artları sıra. Ve “Aşkların bile kırk yıllığı evlâ artık.” demekten alamıyorum kendimi.
Birkaç gün önce pencere camlarını silmek için perdemi araladım. Gördüğüm manzara karşısında söyleyecek tek bir kelime bulamadım.
Yaşlı amcam yaşına bakmadan, elâlem ne der demeden ve tutmayan sağ tarafını umursamadan, bir çubuğun ucuna bez sarmış ve sol eliyle camları siliyor. Hanımına bu dünya hanındaki küçük misafirhanelerinde, gücü yettiğince yardımcı oluyor. Şaşırdım, duygulandım. Bir çok söz, cümle ve serenat geçti zihnimden.
Sanırım bir hakikati çok iyi anladım: Yaşlanabiliriz. Hastalanabiliriz. Kendimizi bir işe yaramaz hissedebiliriz. Hayatla bağlarımızı bir tek öfkeyle kesebiliriz. Ancak her ne halde olursak olalım sevmekten vazgeçemeyiz. Ve her halde bunu sevdiklerimize gösterebiliriz.
Hayatımızın başına her şey gelebilir. Vücudumuzun hiçbir yeri tutmayabilir, yatağa bağımlı yaşayabiliriz. Bir tek sevgimize bir şey olmaz, onu her halde yaşar ve gösterebilirmişiz.
Yani sevgi felç olmazmış.

                                                    Saadet Bayri

Hiç yorum yok: