26.6.07

aşk (MI), büyü (MÜ)...

Bir arkadaşımın elinde gördüğüm kitap ilgimi çekti. İsmi “Aşk Büyüsü”. Merak edip sordum: “Aşk mı, yoksa büyü mü çekti ilgini?” Durdu, “Bu kitabın reklamını bir gazetede gördüm ve açıkça ‘büyü’sü çekti ilgimi” dedi. “Sadece bu mu yani? Büyüsü mü çekti ilgini?” “Ne zamandır büyülere taktım. Büyüye inanıyorum, bu sebeple büyüyle ilgili her şey ilgimi çekiyor”
“Tanıdığım bir büyücü var. Yaptığı tüm büyüler tutuyor, desem; gelir misin benimle oraya?” dediğimde, hafifçe tebessüm etti. “Doğru söyle” diye direttiğimde, “Gelirdim. Belki merak, belki arzuladığım bazı şeylerden dolayı olurdu bu geliş…” dedi.
Aslında şöyle bir etrafımıza baktığımızda çoğu kişide bu hâllerin varlığını sezebiliriz. Hem, “Bütün malını ver, sana ileriki hayatında başına neler geleceğini söyleyeyim. Hem de hiç eksiksiz
haber vereceğim” diyen biri karşımıza çıksa, buna kaçımız “Hayır” derdi acaba? Üstelik, bu tür şeylerin haram olduğunu bile bile… Bir düşünün bakalım. Bu kadar kesin konuşmasalar da birkaç şeyi doğru tutturdular diye, kişilerin eline tutuşturduğumuz kahve fincanları, avuçlar ve daha bir çok şey neyi gösteriyor sizce?
Acizliğimizi mi? Meraklılığımızı mı? cesaretsizliğimizi mi?
Bilinen bir aşk büyüsü olsaydı mesela. Ya da bir şekilde elimize geçseydi, kaçımız bu aşk büyülerini sevip de karşılık alamadıklarımıza yapardı. Bunun adı zorla sevmek olmaz mıydı? Bu ne kadarlık bir aşk olur ve ne kadar mutlu olurduk? Gözlerimizin içine bakıp bize güzel sözler söylerken, kendimizi nasıl hissedecektik mesela? Bunu hiç düşündük mü? Gerçekten iradî olarak ortaya çıkan bir aşk mı, yoksa zorla(Büyüyle) yapılmış bir aşk mı lezzet verir kişiye?
“Eşim bugünlerde biraz tuhaf “ diyen birine, “Bir büyücüye git, okut. Allah muhafaza, belki bir şeyler yapılmıştır” diyen birisinin sözlerini ne ile açıklayabilirsiniz? Kişinin yaptığı, bir davranış eksikliğinden kaynaklanıyor oysa. Ya da eşinin yaşadığı, paylaşmadığı bir olaydan dolayı olan moralsizliğinden… Komşusuna derdini açıp bir şekilde yardım bekleyen ya da azıcık teselliyle yoluna girecek bir birlikteliği bu şekilde baltalamak neyin göstergesi? Yavaş yavaş azalan inançsızlığımızın mı? Rabb’imize olan tevekkül eksikliğimizin mi? Yoksa kendimizi kusursuz görme bahtsızlığımızın mı?
Aslında bu kadar sorunun cevabı içinde gizli bir bakıma. Bunların dışında öyle bir cevap var ki, insanı titreten cinsten: “Benden sonra ümmetim hakkında şu üç şeyden korkuyorum. 1- İdarecilerin zulme sapmaları 2-‘Yıldızların tesirine inanmaları’ 3- Kaderi inkâr etmeleri… (Camiü’s - Sağir Cilt-1 Sf 162 )”. Bu hadisin ardından gazete sayfalarından, kitaplardan burçları okuyup bir çoğuna inananlar geldi hatırıma. “Bugün ne olacak hayatımda?” diye medet umanlara ne demeli? Bir radyo programında duymuştum. Gazetelerden birinin Tarot köşesini yazan kişi bir programa konuk olmuştu. İlginç bir hatırasının anlatılması istenince güldü ve “Hiç unutamadığım bir anım var. Onu anlatmak istiyorum” deyip başladı: “Bir gün gazetede otururken yaşlı bir amca telefon açtı ve yalvararak -yıldız fallarını siz mi yazıyorsunuz? Evet deyince de, Evladım lütfen şu anda eşimle boşanma noktasındayız. Bugün onun burcunda yazdığınız eşiniz kesin sizi aldatıyor kelimesi yüzünden. Lütfen yarın sizi çok seviyor tarzında bir şeyler yazın, demişti. Ve ertesi gün o şekilde yazınca, amca yeniden arayıp binlerce kez teşekkür etmişti. Evliliğini kurtardık diye…”
Bu sözleri duyunca şaşırmıştım. Oysa şaşkınlığım yersizdi çevremdeki birçok kişide bu tür hastalıklar vardı. Elinde gazete gördüklerine, “Gazeteni ver de burcuma bakayım. Ne yazıyor…” deyip gazeteyi alanlar da bunların bir parçasıydı. Çoğumuzda yok mudur bu hâller? Yabancı biriyle karşılaşınca, öncelikle burcunu sormuyor muyuz? Ve burcu öğrenilen kişi daha tanınmamışken, kırk yıldır tanıyormuş gibi “Sen şu şu özelliklere sahipsin yorumları yok mu?...
Bence arzularımız, emellerimiz, çalışmalarımız, ilişkilerimiz, yaşantılarımız ve dahi sevdalarımızda bâtıl yollara sapmamız ciddi bir manevî boşluktan kaynaklanmakta. Yıldıznâmeler, fallar ve büyülere başvurmaların sıklığını ne ile açıklayabiliriz ki? Üstelik bunun toplumsal yaşantıdaki olumsuz yansıması olan hayatı kısaca ve hiç yorulmadan yaşama isteği, hiçbir emek harcamadan bir şeyleri öğrenme isteğinden kaynaklanan düşünceden dolayı mutlu olunacağını sanmak da cabası…
saadet bayri

Hiç yorum yok: